5 Kasım 2017 Pazar

Küçük Playlist

Günun herhangi bir anında aklıma gelen çoğu şeye karşı pespeşe dinlediğim birkaç şarkı var.Morfin etkisi dediğimiz etkiyi hissettiğim şarkılar.Ben buraya yazayım isimlerini,zaman zaman ekleme yaparım belki.Dinlemek isteyenler de kendi listelerine alırlar:
Toygar Işıklı - Kızım
Ferhat Göçer - Kızım
Sezen Aksu - Yol Arkadaşım,Takvim,Herkes Yaralı 
Toygar Işıklı - Korkuyorum,Ben Hayatın Mağlubuyum

Aşırı duygusallı bir playlist gibi mi gözüktü ya? 

20 Ekim 2017 Cuma

Farkındalık

Bu yazıyı yazmak için de biraz geç kaldığımı farkedip bilgisayarı önüme çekeli birkaç dakika oldu.Ben hayata da bu şekilde geç mi kalıyorum emin değilim ama genelde yetişmem gereken yerlere,okula,randevulara hep geç giderim.Kötü bir ilk izlenim biliyorum.Kendimi yeren bu cümlelerle girişi yaptıktan sonra bugün en çokta bu yazıyı okuyacak hemcinslerime hitap etmek istiyorum.Beyler siz de kaçmayın,bahsetmek istediğim şeyler esasında hepimizin konusu.
Yaklaşık iki sene önce annemin en yakın arkadaşının oğlu,benim de yakın arkadaşım olan Ozan,bir anda rahatsızlandı.Teşhis edilen hastalık şu ismini anmaktan bile korktuğumuz hastalıklar olur ya,onlardan birisiydi.İki gün içerisinde ameliyat,tedaviye başlanması derken çok hızlı bir süreç oldu.Neye uğradığımızı anlamadığımız,şaşkınlığımızı gizleyemediğimiz bir süreç.O zaman çok üzülmüştüm.Şükürler olsun ki Ozan bir yıl içerisinde,ERKEN TEŞHİSİN ÖNEMİYLE hastalığı atlattı.Şimdi o eski Ozan'dan çok daha iyi:) İşte ben o an üzülmüşüm,kötü hissetmişim ancak anlayamamışım.Bu tarz olayların herkesin başına gelebildiğini,yaşa zamana mekana bakmadığını,insanın kendisinin farkına varmasının ne kadar önemli olduğunu...
Gelelim geçen döneme,21 yaşıma fazla gelen inişli çıkışlı günler gördüm.İçten içe,dolduğumu hissediyordum.Gözyaşımı dışa akıttığım anlar bir ise,içime attığım anlar beşti.Üzüntülerimin çoğu insanlara verdiğim çabaların karşılıksız kalmasındandı,yaralanmamdandı.Sevmediğim huylarımdan birisidir sevdiğim insanları koşulsuz şartsız başımın üzerinde taşımak.Kalp kırmaktan çok korktuğum için incittiğimi düşündüğüm her insana çiçek bahçeleri sunarım,affolayım diye.Bu şekilde davranarak kendimi kullanılmaya elverişli hale getirdiğimi,sırf zevk olsun diye insanların başka bir kalbi peşlerinden sürükleyebildiğini geç öğrendim.
Hüngür hüngür ağladığım bir günün akşamında,sürekli başkaları için hırpalanan benliğimi farkettim.Aile bireyi,arkadaş,sevgili her kim olursa olsun yaşamına,gülmesine,eğlencesine devam ediyordu.Ancak ben fazla fazla sunduğum değerlerin suistimalinden dolayı yerlerde çiğneniyordum.Kendimi bırakıp başkalarının peşine ve derdine düşmüştüm.
Dokunmamla bana miras kalan bir şeyi anlamam bir oldu.
Varlığını sadece benim hissettiğim ve hissettikçe büyüyen o kitle.
Milim dediğimiz ölçünün yeri geldi mi ne kadar devleşebileceğini o gün öğrendim.
Komik gelecek ama o panikle birlikte "bu dünyadan gider miyim acaba?" korkusunu hayatımda ilk defa o gün tattım.
Bir şey vardı,farkındaydım.Hemen kız grubunda buldum çareyi,"göğsümde böyle böyle bir şey var" diye yazıyorum ama yazarken suratımı görseniz acırsınız.Tabii hemen iç rahatlatmalar geliyor,geçici olduğuna,yağ bezesi olabileceğine dair..İçim rahat değil.Biliyorum hissettiğim şey yağ bezesi de değil.
İyisi mi ben bir aile doktoruna gideyim diyerek -o gün Cuma'ydı- haftasonunun geçmesini bekledim.O haftasonu yediğim yemekler de ben mi yemek yedim,yemekler mi beni..Tam anlamıyla o ruh halindeydim.Bir yerlere bakıyorum ancak boşluk görüyorum.Bu arada internette en kötü senaryolar var ama ben bulmuşum bile başıma neyin geldiğini..Bu kader midir bilmiyorum o iki gün boyunca instagram keşfetimde daimi olarak göğüs hastalıklarıyla alakalı şeyler çıkıyor..Benim de aklım sürekli orada,elim istemsiz bir şekilde kitleye uzanmaya çalışıyor.İçimden söküp alabilsem alacağım o derece.Bu arada anneme teyzemlere kimseye haber vermiyorum çünkü benden çok korkup paniklerler,üzülürler biliyorum.Pazartesi sabahı gözümü açmamla birlikte soluğu doktorumda aldım.Emine Hanım(kendisini çok seviyorum,doktorlardan nefret ederim hayatta sevdiğim tek doktor olabilir) muayenede benim farkettiğim şeyi farketti.İşin o anki boyutu Emine Hanım'ın beni tanıdığı doktora yönlendirmesiyle değişti.Kalbim ağzımda içimden de "eyvah acil gözükeceksem yandım ben kesin gidiciyim" diye korkuyorum,gözlerimden yaş ha aktı ha akacak.O an kimle karşılaştım:teyzem!
Doktorumuz aynı olduğu için ilaç yazdırmaya gelmiş.Bana "senin burada ne işin vardan başladı,Emine Hanım'ın odasına girip nesi var lütfen söyleyin"den devam etti.Ben Emine Hanım'a kaş göz yapıyorum,teyzeme de ağrı kesici yazdırmaya geldim diye sallıyorum.Tabiki inanmadı çünkü doktora kolum kopsa anca giderim,ilaç mı yazdıracağım:/ Doktorum hasta-doktor arasındaki gizlilikten dolayı söylemedi ama teyzemden kaçabilir miyim? En sonunda söyledim.Tabi kadının tansiyon falan yerlerde,başladı kendi kendine konuşuyor,bilinç gitti gidecek.Çıktık ben onu avutuyorum...
O gün hemen doktora gittim.Hayatımda en korkuğum gündü.Size korkumun boyutunu şu şekilde aktarabilirim sanırım,doktorun ultrason sırasında söylediği cümle:
-Neden suratıma seni kesiyormuşum gibi bakıyorsun,canını mı yakıyorum?
Yaklaşık yarım saat içinde sanırım sonuçları aldım,teyzem yanımdaydı.Doktor ne olduğunun açıklamasını yaptığında ben ona hastalığı tanımladım çünkü bulmuştum.
Allah'a binlerce kere şükürler olsun,iyi huylu olduğunu söyledi.(Patolojiye gerek duymadığını belirtti yine de bu kontrollerimde yaptıracağım.Net sonuç olurmuş.Doktor sevmiyorum diye ertelemeye çalışıyorum.) Yalnız bir şey vardı;iyi huylu iki kitleye sahiptim ancak bu kitlelerin sebebi gen falan değildi.Bizzat stres ve üzüntünün kendisiydi.Ve nasıl geçer diye sorduğum an geçmeyeceklerini öğrendim.Alınabileceklerini ama yine çıkma ihtimallerini,üzüntüyle birlikte çoğalma ihtimallerini...Kafamdan aşağı kaynar suların döküldüğü andı o.Yaşamıma gelip giden beni yaralayan herkes bu şekilde kalıcı olmuştu.İşte en çok buna içerledim.Kendimi neye üzdüysem hepsi boştu.Değmiş miydi? Bana bir ömür yetecek bu korku,ailem duyunca yaşayacakları panik...
Eve gidince anneme aktardım olanları.Bu kısımları gerçekten anlatmak istemiyorum buraya kadar yazmak bile benim için çok zor oldu...Ama şunu net şekilde biliyorum annem o gece sabaha kadar uyumadı.Sabah soluğu yine doktorda aldık.Doktorum,"geleceğinizi tahmin etmiştim" diyerek güleryüzle karşıladı annemi.O güleryüz bizi kalp krizlerinin eşiğinden döndürdü:) Doktorun yanından ayrılırken son diyalog şuydu:
Dr:6 ayda bir kontrollere bekliyorum artık
Annem:Tamam Doktor Bey,biz üç ayda bir sizi ziyaret edeceğiz .....
O günler hayatın beni kendime getirme şekliydi.Eğer öyle olmasaydı oturur bir tur da bu haberi babama verdiğim an ki tepkisine ağlardım: "GEÇMİŞ OLSUN" ?????????? ERRRRROOOORRR 444 NOT FOUND ??????????
İçimdeki kitlelere alışabilmek,kabullenmek,değişmek için yarım dönemi geçirmem gerekti.Yazı o sebeple geç kaldı.Şimdi etrafa karşı daha güçlü,daha dingin ve umarsızım.Dünya hali ben de üzülüyorum elbet ama her şeyin gelip geçebileceğinin farkına vararak.Kendime daha çok dikkat ediyorum.İnsanların sonsuz kredisi yok.
Kendimi toplayıp yazıyı yazmak beni rahatlattı,daha iyi hissediyorum.Bu hissi gerçekten çok seviyorum.
Ancak esas yazma amacım kendinizin farkına varmanızı sağlamaktı.Kız erkek farketmez,korktuğunuz şeyler başınıza gelmeden sizi üzen olaylara dur demelisiniz.
Ve başkaları "önemli bir şey değildir" diye telkinlese bile bedeninizde bir değişim olduğunu hissederseniz MUTLAKA DOKTORA GİTMELİSİNİZ.
Çünkü kitlelerim dışarıdan gözlemlenen şeyler değil,uzmanı olmayan bir kişinin dokunup hissedebileceği şeyler değil,herhangi bir problem olduğunun anlaşılabilmesi mümkün değil.
Ben nasıl anladım? İç sesim.Susturmayın onu. (#hissikablelvuku 'da diyebilir miyiz?)
Kendinizi sevin,koruyun.
Her şey geçer,sağlık hepimizle olsun.
D O K T O R A G İ D İ N K O R K M A Y I N D O K T O R A G İ D İ N D O K T O R A G İ D İ N D O K T O R A G İ D İ N
Sizi seviyorum,kendinize ve etrafınızdakilere iyi bakın.:)












8 Ağustos 2017 Salı

Soyadı Mevzuları

İyi akşamlar.Son zamanlarda bloguma sürekli sitem yazıyorum farkındayım.Dinmeyen öfke,bitmeyen üzüntü,geçmeyen o ince sızı.Ancak beni toplasanız bundan fazlası edemiyorum.Babamla aramdaki bağların tamamı zannediyorum ki koptu.(Aramızda bağ var mıydı diye sorguladım) Bir çok şey yaşadım.Çocukluğumdan beri babam haketmediğim birçok şeyi yaşattı bana ama bu başka türlü.Buraya anlatamayacağım kadar içimi ezen bir konu.Biraz okulumla da alakalı.Ona en son yaklaşık bir buçuk ay kadar önce "Bak ........ yapmazsan bu hafta kaydım silinecek."yazdım. Ve o haftanın sonunda dahi arama zahmetinde bile bulunmadı biliyor musunuz? Eğer ben o cümleyi babamı denemek için kurmamış olsaydım ve gerçek olsaydı...Bir yıla yaklaşıyor sanırım onu görmüyorum.En son ne zaman konuştuğumu hatırlamıyorum.Babamın ailesi desek zaten ömürleri boyunca beni arayıp sormamış insanlar.Annem her bayram seyran vs hepsini zorla arattırdı bana yıllarca.Yani birbirimizi yolda görsek tanımayız.İlişkimiz o kadar sağlam(!) Babaannem var,dört halam ve amcam.Düşünsenize halalarımın çocukları..Amcamın çocukları(Bir tek amcamın kızı ve oğluyla görüşüyorum istisna) Aslında çok kalabalık bir ailede hissetmem gerekiyordu kendimi.Ama birbirimize buzdan daha uzağız.Annem küçükken onları tanımam için Denizli'ye götürdü beni,otelde kalıyorduk.Aradık haber verdik gelip görsünler beni diye.Hiçbirisi gelmedi."Baban ne ki onlar ne olsun?" diye düşünmüştüm.Aman boşverin.Esas konu buraya onları kötülemek değil.Benim sıkıntım hiçbir vasfa yaramayan soyadlarıyla.TDK'da soyadının anlamı aynen şu şekilde geçiyor:
soyadı 
isim (so'yadı)
isim Herkesin ailece anılmasına yarayan öz adından sonraki adı, aile adı, aile ismi, soy ismi
"Babası evvela soyadını Öz-Cengiz diye kaydettirmişti." - H. E. Adıvar
"Aile Adı" gel de takılma şimdi buraya.Ben kendimi o aileye ait hissetmiyorum ki
.Bu zamana kadar hiç düşünmemiştim bu soyadı değiştirme mevzusunu.Başta böyle bir şeyi annem asla kabul etmezdi.Hep söyler "Ne olursa olsun o senin baban" diye.Ama artık dayanamamış olacak ki kıvılcımı aklıma düşüren o oldu.Mesele ne olursa olsun o şekilde kabul etmek olmamalı karşımızdaki insanı.Nasıl bana zarar veren alışkanlıklardan ne bileyim insanlardan kurtuluyorsam sırf taşıdığım kanın hatırına birisinin soyadıyla gezemem.Babamı telefonuma bile doğru düzgün kaydedemiyorum ki ben! "Babam?" , "Baba" ...Yok olmuyor. "Av.M.K." Aramızdaki şey işte bu.Biz baba kız olma umutlarımızı ben başka babalar çocuklarını severken kenarda köşede ağladığımda ve gözyaşlarımı sakladığımda yitirdik.
Soyadımın değişmesi için sebeplerimin hepsi geçerli..Değiştirebilme ihtimalim %99.Şimdi büyük bir ayrımdayım.Beni tanıyan,tanımayan ya da yeterince tanıdığını düşünen herkes bir fikir versin istiyorum.Bir yandan da kimse konuşmasın.Babamla karşı tarafların avukatı olarak duruşma salonuna girmek varken tarafın bizzat kendisi olacağız.Hatalarını kabul etmez genelde ama konu bensem savunma da yapamaz.Söyleyecek sözü olmadığını o kadar iyi biliyor ki.Ne yapacak utanmayacak mı hiç? Peki ben ne yapacağım? 21 yılıma boş bile olsa bu soyadını taşıyarak gelmişken bir anda başka bir hayat seçer gibi değişeceğim.Aslında iyi de olabilir yaaaa."VATANSEVER" falan yaparım soyadımı ne dersiniz? Gerçi öyle de çok uzun olur.Eylül Şebnem VATANSEVER.Havalı oldu ama? Biraz daha kısa bir şey bulursanız paslayın.Ben hep evlenince değişir soyadı sanıyordum.Evlenmeye gerek kalmadan şıp diye içinizden beğendiğim birinin soyadını falan alayım da görün siz.
İşi şakaya vurduğuma da bakmayın sürekli düşünmekten beynimi yiyeceğim.Ben bana hatıra diye verilen çöpü bile atmaya kıyamam.Sevmedigim ama 21 yıl taşımış olduğum soyadını nasıl tek kalemde değiştireyim? İkilemlerim arasında sıkıştım kaldım.
Üçüncü bir göz olup fikir vermeyi düşünürseniz bekliyorum.

29 Temmuz 2017 Cumartesi

Durur mu dünya?

Herkese selam.Bloguma yeni gelmiş olabilirsiniz,ben de yeni geldim sayılır.Kendime sürekli "yaz,yazmayı bırakma!" diye telkin verdiğim halde uyamadım.Yine tam anlamıyla geri döndüm diyemem.Benim sağım solum belli olmuyor.Buraya aynı günlüklerime yazdığım gibi kendim için yazıyorum demiştim.Ancak ben farkında olamasamda blogumu okuyormuşsunuz bununla ilgili dönütler aldım.Nasıl desem,mutlu da etti.Artık sizin için de yazacağım.Uzun zaman sonra buraya yazınca nasıl anlatsam,neresinden başlasam bilemiyor insan.Bu postta son birkaç aydaki değişim ve dönüşümlerden bahsedeyim istiyorum.Hem kendimle ilgili hem de gözlemlediğim kişiler ve olaylarla.
Yaşadığımız anlarda nasıl geçip gittiğini hissedemediğimiz zamana durup uzaktan bakmayı denedim biraz.Üniversiteye girdiğim yıl dün gibi aklımda.O an ki heveslerim,heyecanlarım...Bitişe yaklaştıkça insanı sevinçle karışık bir korku karşılıyor.En azından benim hayatımın bu dönemi bu şekilde oldu.Gelecek kaygısı taşımak için erken mi bilemiyorum.Fakat geleceğe taşınacak insanları ayıklamak için geç bile kaldığımın farkına vardım.
İşte ilk değişimlerden biri:Birbirimize bir şey katmadan yaşadığımız günler hep boş gibi.Şöyle düşündüm,karşımda duran insan bana ne katıyor? Ben onunla çoğalıyor muyum? Yeni şeyler öğreniyor muyum? Hayatımda olmasının bana ne gibi olumlu etkileri var? Eğer bu kişi benim yakınımdaysa onsuz eksik miyim? Birisine artılar katmak sadece konuşmak için konuşmak olmamalı.Karşımdaki insan bana bir kitap önerdiyse ne bileyim bir öğüt veriyorsa bu altındır,korunması gerekir.Dikkat edin bu noktada o insanla aynı zevkleri taşımanız gerekmiyor.Farklı düşüncelere açılabilmek bu şekilde kolaylaşır.Ama hayatınızda olup,geriye dönüp baktığınızda size bir şey katmayan bir insan yerine ağaca emek verseniz bilin ki daha çok fayda sağlarsınız.
"Peki ben bu kadar çok insanı türlü bahanelerle hayatımdan çıkartıp,yalnız kalırsam?" İkinci değişim esasında bu noktada başlıyor.Yalnızlık korkusunun yenilebilmesi en güç korkulardan birisi olduğunu düşünüyorum.Ben de yalnızlığı sevmeyen hatta ondan çekinen insanlardandım.Bu sebeple bana ne kadar zarar vermiş olursa olsun insanları affedip hayatımda tutma yolunu seçerdim.Bunu kendimle başbaşa kalmanın güzel olduğunu anladığım zaman aştım.Ve kendi kendime yetebildiğimi anladığım an üçüncü değişime doğru adım attım.
Nasıldı?İlk olarak hayatımızdaki kalabalığı sadeleştirdik sonra tek başına düşe kalka da olsa hayatta tutunabileceğimizi anladık.Ve sırada "dur" demek vardı.Kimseye,hiçbir koşulda söyleyemediğim o kelime! Birilerini kırarım diye,üzerim diye sınırlarım olduğunu unutan onları ihlal eden ve beni üzmekten çekinmeyen herkese karşı koca bir "dur!" Ruhen çektiğiniz acılar,fiziken çektiğiniz acılar haline gelirse;ne bileyim bir baş dönmesi,mide ağrısı gibi şeylerin ötesine geçip sizi korkutan bir hastalık olup kalırsa aklınız başınıza gelebiliyor.Canan'ı,candan önce görmeden düşünün bunu.Hayatınızda tuttuğunuz insanlar sizin sınırlarınız olduğunu bilsinler.Espri ayrıdır,eleştiri ayrı,yergi ayrı.Bu çizgilerin aşılmasına izin vermeyin.Hayatınıza her yeni gelen eleştiri adı altında size söz söyleme haddi bulamasın.
Şimdilik aklıma gelenler bunlar.Telefona sürekli bildirim geldiği için biraz dikkatim dağılmış olabilir.Atacağım bu telefonu! Daha temiz,kaygısız,kaliteli yaşamak mümkün.
Sevgiler

17 Haziran 2017 Cumartesi

Derinlik Sarhoşluğu

Uzun zamandır hislerimi,kendimi ifade edebilmekte zorlanıyordum.Bir şey söylesem ve çok şey anlatsa dedim kendi kendime.Ve buldum o sihirli kelimeyi: "Derinlik Sarhoşluğu" 
Önce durduğum konumdan bahsedeyim istiyorum;
2 ay kadar önce aile içinden ansızın büyük bir kayıp yaşadık.Twit atıp,ağlanıp sızlandığım olmuştu hatta.Eniştem vefat etti.Kulağa uzak geliyor ama kalbe bir o kadar yakındı.Anlatmıştım bazı yazılarımda,sonra kaldırdım.Düzgünce yazabilme gücünü şu gün buluyorum kendimde.
Eniştem aynı zamanda anneannemin yeğeniydi.Emekli öğretmendi ve onu sevmeyen tek bir insana denk gelmemiştim.Teyzemle eniştemin üç çocuğu var.En küçükleri yani Erkan abimin düğününe iki hafta falan kalmıştı,bir anda eniştemin beyin kanaması haberini aldık.Çok dayanamadı;biz ona inandık ama yapamadı,vefat etti..
Öyle üzüldüm ki şuan bile acı acı süzülüyor gözyaşları.
Eniştem dedim ya çok iyi bir insandı diye,çalışkandı da aynı zamanda.Didine didine,tırnaklarıyla ev yaptı.Biliyorum yemedi,giymedi,bizim gibi eğlencelere tatillere gitmedi.
Tam rahata erecekti,teyzeme demiş ki "Erkan'ı da evlendirelim,seninle hayatımızda ilk defa bir tatile çıkalım" ..Nasip değilmiş,olmadı.
Cenazesi çok kalabalıktı,belki yirmi yıl önce okuttuğu öğrencileri gelmişti,öğretmen arkadaşları,ülkenin o yanından o yanına görev yaptığı için her yerden edindiği komşuları..
Beni sırtında taşırdı,meyve sepetleri yapardı,"canım,güzel kızım" diye severdi.
Hayatımda ilk defa bir tabutun yanına kadar gittim ben.Hakkım bin kere helal olsun enişteme.Cennet olsun mekanı..
(Yazıya 10dakika ara verdim burada.Biraz ağlamaklı bir insanım...) 
Eniştemin cenazesi zamanı üzüntüden yüzümün ortasında bir gün icinde koskoca kıpkırmızı bir leke çıktı.Alerjik bir cildim var zaten..Üzüntü stres tetikçisi oluyor.Allah'tan o kırmızı leke geçti ancak hala geçmeyen o minik minik şeylerin ucu ta o zamana dayanıyor.
Orada bir tepetaklak olduk.
Sonra haketmediğim şeyler yaşandı.İçim çıkana kadar ağladım bi gün.Öyle bir ağlamak ki,suratım şişmişti en son.
O büyük ağlamanın üzerinden iki gün geçti,doktorluk oldum.
Ömür boyu benimle kalacak hediyelerim vardı artık..
Doktorda yaşadığım o korkuyu,hayatımın hiçbir evresinde yaşamamıştım.
Ve o gün bana aynı zamanda ışık oldu.
"Bak iki gün önce ağlıyordun,sağlığından kıymetli miymiş? Kime neye kendini parçalıyorsun sen? Kendine gel!" diyerek resmen değiştim.
Sağlık elden gidince,geri kalan her şey önemsizmiş ben doktorda sonuçları beklediğim an anladım.
Sonra üzmedim kendimi,daha az üzülmeye başladım.
Yok mu sinirlendiğim,kızdığım şeyler? Var, olmaz mı? En başta sürekli bloga şikayet ettiğim babam.Ama bir şekilde başa çıkıyorum,çabalıyorum.Düşunmeyi erteliyorum çoğu zaman.Ailem,arkadaşlarım herkes sıkıntılarını bana anlatırdı,artık dinlemiyorum.Eskisi kadar kafama takmamayı öğrendim.
Bir problemim var,onu aşabilirsem daha iyi olacak:Ben insan kırmaktan çok korkarım.Birisini istemeden incitmekten,üzüntüsüne sebebiyet vermekten.İnsanlar da aksi gibi bana trip atmayı,nazlanmayı çok severler.Böyle olduğu zamanlarda ben çok üzülüyorum.Bir sıkıntı varsa ortada onu çözmeden rahat uyku uyuyamıyorum.Takıntı falan olabilir bu.İnsanlari önemseme seviyemi biraz düşürürsem mis varya!..
Derinlik Sarhoşluğu,geçici bilinç kaybı.Halisünasyonlar falan görülür.Kişiden kişiye değişir etki seviyesi.Öyleydim işte.Hala da batıp çıkıyorum arada.Son birkaç ayda çok fazla şey oldu.
Ama sana bahar gelmedi mi,çiçek açmadın mi derseniz yalan söyleyemem açtım.Henüz taze,içten içe.
En sevdiğim şarkılardan biri Levent Yüksel-Tuana'ydi,tanıyanlar bilir."Sana söz yine baharlar gelecek" derdi kızlar.
Şimdi şarkı değişiyoruz "MFÖ-Benim Hala Umudum Var" ..Kelimeler tek tek çok şey anlatsın.
İyi geceler dünya.Yaşamak bazen karmaşık ama hala çok güzel❤️



5 Haziran 2017 Pazartesi

02.00

Saat tam 02.00.
Gürül gürül gelen bir ağlama isteği.
Sezen Aksu istemsiz şekilde çalmaya başladı arkaplanimda:
"Kan ter içinde uykularından uyanıyorsan eger her gece.." Ve benzeri şarkılar.
Bu gece neyin huzursuzluğuna döndüm dolandım da uyuyamadım az once farkettim."Babamın" 
Nereden duydum,ne oldu anlayamadım.Bugun sanırım babalar gününün yaklaştığını söyledi birisi.Babalar günü ne zaman pek bi fikrim yok.İcime atıp dolmuşum yine,bu saatte taştım.
Birden kafamda babama gönderilmeyi bekleyen uzun uzadıya bir mektup belirdi.
Önce babamla fotoğrafımı aradım eklemek icin,bulamadim.Babami da aynen bu şekilde hayatımın hiçbir anında bulamamistim iste.Baba kime denir? Zor anindayken yardım istemek icin bile uzanmıyorsan,aklına gelmiyorsa "baba" diye hitap ettiğin adam kimdir? Size biraz ondan bahsedeyim isterim ancak benimde hakim olamadığım bir konu.Su kadar söyleyebilirim ama hiçbi şeyini bilmesem bile çok iyi bi avukattır.İpten adam alır.Biraz sinirlidir,hatta birazdan biraz daha fazla sinirlidir.Cabuk parlar,kavga etmeden sonmez.Gormesem de bildiğim bu davranışına bile korkar oldum."Artik eskisi kadar genc degil,birileriyle kavga edecek,basına bir şey gelecek" diye.
Babalar genelde evlatlarını düşünürken ben hep babamı düşünmek zorunda kaldım.Sadece düşünme eylemiyle yetinse iyi,basıma dert açtığı,üst üste sorumsuzlukları da oldu.Hala var.
Hayatim boyunca hesap ettim babamı gördüğüm günlerin toplamı 10gun etmiyor.Tum saatleri ucu ucuna ekliyorum,birleştiriyorum;yok yinede etmiyor.Telefonla konuşma surelerimiz 1dakikayi geçmemiştir.Gectiyse bile kendisi ile ilgili bir problem vardır.Cunku hastalığımı söylediğim an sey dedi "geçmiş olsun.."
Neyi geçmiş olsun be adam? Nası gecmis olsun? Geçmeyecekmiş iste! Bi sorumlusu da sensin diyemedim.
Gece gece neden boyle bir hesaplaşma yapıp babama kinlendim yemin ediyorum bilmiyorum.
Yok mu sizinde ara ara yoklayan hisleriniz,problemleriniz? Bu ayni oyle bi şey.
Dunya üzerinde en az tanıdığım insan babam olmasina rağmen,tum huylarım yemek yiyisimden uyumama kadar babama benziyormuş.Annem söylüyor.
Bu durumdan da nefret ediyorum.
Beni küçükken başka çocukların babalarıyla mutlu olmalarını izlettirdigin durumlardan da nefret ediyorum baba.
Senin olmayışını bildikleri icin tanıdıklarımız benim yanımda çocuklarını seviyorlarsa bile hemen birileri onları dürterdi ve bırakırlardı iste bundan da nefret ediyorum.
Varlığınla beni yok bırakmalarından da
Maneviyatının seni seviyorum kızım diyip asla hissettirmemek oluşundan da 
Hepsinden hep.
Suan akıttığım gözyaşı sebebi olmandan da.
3saniye once sanırım ufak bir kriz geçirdim,ağlayarak yazdım son cümleleri ve simdi duruldum.
Derler ya dünyaya bi daha gelsem yine seni seçerdim diye.
Ben bi daha senin kızın olmayı seçer miydim bilmiyorum baba,beni boyle bi ikilemde bırakıyor olusun kadar canimi yakan şey yok.