24 Temmuz 2016 Pazar

Kilo "Problemi"

Herkese merhabalar.Sizlere "kilo problemi nedir?" diye sorsam birçoğunuzun yüksek ihtimalle vereceği cevap "fazla kiloya sahip insanların kilo verme sıkıntısı" olarak bana geri dönecek.Ancak ben bugün -sanırım bardaktaki son noktaya kadar geldiğinden- bu konu başlığını size birkaç açıdan aktarmaya çalışacağım.Öncelikle kilo bir problem midir,sadece kilo verme sıkıntısı mı problemdir,kilo almak için çabalamakta problem değil midir? Sizce? Bence, kilo eğer bireyin sağlığını olumsuz olarak etkiliyorsa bir problemdir.Onun dışında tamamen bireye özgü,bedeniyle alakalı bir konu olduğu için dolayısıyla bu konu üzerinde tasarruf hakkı bireyde olduğu için onun canı ne istiyorsa odur.
Bu zamana kadar hep fazla kilosu olan insanlar hakkında konuşuldu.Çoğunlukla önce yerden yere vurdular sonra onlara doktorlar tavsiye edildi,diyetler önerildi,spor programları verildi.Şu sıralar etrafıma baktığımda ise kilo vermeye çalışan insanlara karşı bilinç oluştuğunu görüyorum bu beni çok mutlu ediyor.Özellikle sosyal medyanın gücü burada kendini fazlasıyla gösterdi ve kilolu olarak tabir edilen bireyler hesaplarından değişimlerini paylaşmaya başladı.Hem özgüvenleri onarıldı hem de çok güzel başarı öyküleri yazdılar.
Ben ise her zaman "zayıf" olarak tabir edilen insanlardan oldum.Ancak şu yaşıma kadar şükürler olsun ki zayıflığım bende bedensel sağlık sıkıntısı haline gelmedi.Böyle söylüyorum çünkü bu durum ruhsal açıdan beni çok etkiledi.Belki beden sağlığım değil ama ruh sağlığım aşırı derecede zarar gördü.Vücut kitle indeksine göre normal sayılan kilom bana değil de insanlara dert oldu.Sürekli "çok zayıfsın,biraz yemek ye,neden kilo almıyorsun...."  laflarını duymak inanın bana "çok kilolusun,zayıfla" kadar yıkıcı.Bana bu cümleleri söyleyen insanlara hiç "iyide bundan sanane?" diye tepki göstermedim.Kırılabilirler diye..
Vücudumla alakalı değişiklikleri inanın bana en iyi ben bilirim.Kilo verdiğim zamanlardaki tekrardan eski kiloma dönme çabalarımı da..Ancak sizlerin unuttuğu bir şey varsa eğer karşınızdaki insanda da sizde bulunan kalbin aynısından olması.
Kendimden örnek vererek anlatmaya çalıştım birebir yaşadığım bir durum olduğu için..Ama dışarıda benim gibi bir sürü insan var.Kimi kilo almaya,kimi ise vermeye çalışıyor.Ve bu insanlar aslında oldukları gibi mutlu olup olmadıklarını bile düşünmeden sizlerin söylediği kalıba kendilerini sokmaya çalışıyorlar.
Es geçersem içim rahat etmeyecek;benim her zaman yanımda olan,iyiliğimi gerçekten isteyen aile gibi dostlarım var.Hep yapıcı oldular,bin teşekkür..
Yazımı okuduysanız:
**Ve eğer kendinizde kiloyu bir problem olarak görenlerdenseniz lütfen bir defa daha düşünün.
Kilo sizin probleminiz mi,yoksa etrafınızdaki insanların size diktesi mi? 
Klasik olacak ancak bence hepimiz çok güzeliz.Allah'ın yarattığı kul kötü olabilir mi hiç? 
**Yazımın sonunda yüzünüz kızardıysa eğer,gidip kırdığınız o güzel kalpten özür dileyeceğinize inanıyorum.
**İstemeden,farketmeden kırdığım olduysa bugüne kadar bende çok ama çok özür dilerim..
Sevgiler💗


14 Temmuz 2016 Perşembe

Gidelim Buralardan..

İstanbul'da olan bilir,buralar yanıyor.Memleketin daha sıcak kesimlerinden "oradaki de sıcak mı?" isyanını duyar gibiyim,haklısınız.Yalnızca termometredeki değere bakılırsa bu hava bizi öldürmez.Ama trafiği,çilesi,insanı öldürmeyip süründürür.Sıcağın üzerine bu faktörlerin,kalabalığın hepsini ekliyorsunuz ve otomatik olarak erimeye başladığınızı hissediyorsunuz.Gittiğim,haber aldığım birkaç şehre dayanarak söylüyorum, biz İstanbul'da yaşayan insanlar gerçekten bu kalabalık arasında kafayı yedik.Birbirimize tahammülümüz günden güne azalıyor,sıcak yaz gününde tükenen sabır direkt kavgaya dönüşüyor.
Şimdi söyleyeceğim şey yalnızca bizim için değil memleketimdeki neredeyse herkes için geçerli;insanlar koskoca bir yıl boyunca sabah akşam 10 gün tatil yapabilmek uğruna çalışıyor.Sonrada o tatil süresi içinde "aman en havalısı olsun,en güzeli olsun,instagrama fotoğrafları eklediğim zaman çok like alsın" diyerek bütçesini aşan harcamalarla,üzerine binen borçlarla tatilden geri dönüyor.Ben artık gerçek anlamda kimsenin gittiği yerlerden keyif alabildiğini sanmıyorum.Çünkü çoğu insanın amacı o yeri sergilemek..Tatil değil,gösteriş..Ondan sonra orada çile mi çekmiş,beğenmemiş mi hiçbir önemi yok..Yaz başından bu zamana iki defa kısa çaplı tatillere gittik.İlk kez sosyal medya hesaplarımda üç yüz tane fotoğraf paylaşmadım..Telefonu tatil boyunca kendimden mümkün olduğunca uzak tutmaya çalıştım..Döndüm,etrafıma bakındım,çok hoşuma giden anlardan da birkaçını paylaştım.Etiket yapmadan,beğenilme kaygısı gütmeden..
10 günlük tatil diyorum ya,işte bu tüm yıl çalışıp canı çıkan,sonrada tatili günümüz trendine kurban gidenler yinede şanslı.Evet tatilden döndüklerinde aynı mutsuzluk,aynı pili bitmişlikle devam ediyorlar hayatlarına çünkü keyfini çıkarmayı unuttular..Fakat şanslılar;en azından bir yerlere gidebildiler.Bu ülkede çok şey eksik ya hani..Onlardan biri de bu..Daha deniz görememiş insanımız var.O da haklı..Adam kirasını zor denkleştirdi,tatile nasıl gitsin?
Bu yıl görülen Alaçatı,Bodrum ve benzeri yerlerin manzarası benim dudağımı uçuklattı..Bir keresinde oturduğumuz yerde damla sakızlı soda istemiştim,üzerine de laf olsun diye çay.Biliyorum yani yarım bırakacağım o çayı da insan söylüyor işte..Sonra annem "onu bitir yoksa seni parçalarım" diyince bi irkildim.Anlamadım.Çayın fiyatının 10TL olduğunu farketmemle boğazımda kalması bir oldu."Ya yok artık! Bize de mi 10TL?" diye bağıracaktım.Zaten sokaklar daracık daracık,ay iğne atsanız yere düşmüyor bir de yemek yemeye çalışıyorsunuz falan..Açıkcası güzelliği mahvedilen,yokedilen yerlerimizin kapitalizm uğruna kölesi olmuş durumdayız.Herkes oralarda..
Çok sıkıldım.İstanbul'da olsan ayrı,tatilde olsan ayrı..İstiyorum ki biz İstanbul içindekiler şöyle bir yerlere kaçalım..İyi de nereye kaçalım? Hani böyle bir günlük olur,iki günlük olur..Ne bileyim huzur dolu olsun,biraz kafamızı boşaltalım iyidir...Benim iki türlü tatil anlayışım var:birincisi kafa dinlemelik,ikincisi ise eğlencelik.Plajlarda,gece kuluplerinde yapış yapış herkesin dip dibe olduğu eğlencelik kısım bu yazlık size kalsın,kafa dinlemelik yerler benim olsun..
İstanbul'da da huzur bulabilir miyiz diye birkaç yer araştırdım.Sizle de paylaşmak istedim.Buyrun:
1)Adalar: Adalar bize çok yakın bir konumda olduğu ve sık sık gidip geldiğimiz için artık benim açımdan kaçış olmaktan çıktı.Ama birçok insanın özellikle haftasonu akın ettiği bence müthiş bir seçenek.Sadece o güzelim evleri seyrederek bile huzur bulabilirsiniz..Aa bu arada eğer adalara giderseniz rica ediyorum faytona binmeyin.Bisiklet kiralayabileceğiniz bir sürü dükkan var,onlara uğrayabilirsiniz.Benim gibi bisiklet kullanmayı beceremiyorsanız da (bu aramızda sır olsun mu?)(kimse öğretmedi)(kaldım ben böyle) yürüyün! Mis,temiz havayı içinize çekmekten daha güzeli var mı? Bu arada giderseniz mutlaka balık yiyin,Mado'dan dondurma alın.Dondurmayı isterken de "turist boy olmasın" diyin bence..Ya da siz bilirsiniz..Adanın olmazsa olmazı çiçekli taçlardan kafanıza kondurun.Bu yıl onların denizci halatları olur ya o tarzda ipten olanları çıkmış.Sade çiçekliler out,yeni modeller in.Adanın olmazsa olmazı kiliselerdir,eğer gidecekseniz saatlerini ve günlerini iyi denk getirin.Çünkü her gün açık olmayabiliyorlar.Bir de Büyükada'da adanın arka tarafına doğru bir kilise var,yanında eski bir -sanırım- Rum okulu var.Birkaç yıl önce tanıdıklarımız kiliseyi görmek isteyince ben yanındaki yeri merak edip ve o merakıma yenik düşüp içerisine girmiştim..İnanamazsınız çok eski kitaplar,yabancı eserler..Birçok şey vardı ancak okul koruma altında değildi.Belki şimdi durum değişmiştir bilemiyorum bir daha gidersem güncelleme yaparım buraya...
2)Yat Kiralamak: Bir günlük kalabalıktan,stresten uzaklaşmak istiyorsanız bence en güzeli en cazibi.Biz bizim oradaki marinadan ayarlamıştık her şeyi,o yüzden marina olan yerlere gidip soruşturabilirsiniz.En sevdiklerinizle,ne bileyim 5-6 yakın arkadaşınızla..Deniz üzerindeki o bir gün gerçekten çok güzel gelecek.Bildiğim kadarıyla ya Boğaz'a ya Adalar'a gidebiliyorsunuz bir gün içerisinde.Eğer yüzmek istiyorsanız adalar etrafında olmak ve orada demirlemek iyi olacaktır.
3)Riva: Hep Anadolu Yakası yerlerinden bahsediyorum biliyorum ancak ne yapayım benim okul dışında karşı tarafa yani Avrupa Yakası'na geçtiğim pek söylenemez..Riva'da -şimdi siz benim yol tarifimi görün- Beykoz'dan çıkıyorsunuz,böyle arabayla çok sürmüyor..Yarım saat falan..Kavacık köprüsünün ordan sağa sapıyordunuz heralde...Ya da tamam tarifi boşverin..Kumsalda oturup bir dalgaların sesini dinleyin..Müthiş..Herhalde on günlük bir doping olur..
4)Yalova: Ve ta taa! Size yaklaşık 15 yıldır hakim olduğum Yalova-Çınarcık ikileminin klasik yerleri dışında harika bir mekan buldum.Reklam gibi olmasın Sekoya Dağ Evi.Gözüme şuan en cazip gelen,gitmediğim ama gitmeyi deli gibi istediğim yer.Perde indi şimdi;güzel bir sofra kurulmuş,keyifli muhabbet..bir köşede kitap okuyorum..sıcak havayı çok seven birisi olmama rağmen yaşasın sweatshirt giyilebilir..
Şimdilik aklıma gelen yerler bu kadar oldu..Aslında tecrübe ettiklerimin fotoğraflarını da ekleyecektim buraya ama gidin görün.Öyle fotoğraflara bakıp iç geçirmekle olmaz..
Vallahi ben varsa bir tutam huzur,bir günlük İstanbul'dan uzaklaşmak alırım..
Zira sokakta koca koca insanların Pokemon kovaladığını gördükçe cinnet geçirecek gibi oluyorum.
Varsa tavsiyeleriniz bekliyorum.Kaçın,kaçırın arkadaşlar!

11 Temmuz 2016 Pazartesi

"Babasının Kızı" Olamamak

Bugün babam aradı."Silivri'de bir müvekkilime gitmiştim,dönerken kaza yaptım ama iyiyim,televizyonlarda falan görürsen merak etme" dedi.Ne oldu nasıl oldu derken,tırın babamın arabasına çarptığını,aslında büyük bir şey olduğunu öğrendim.Korktum tabi.Korkmaz mı insan? O saatten şu saate kadar kimseye farkettirmeden,bir sıkıntım,karın ağrım olduğunu hissettirmeden esasında babamı düşündüm.Ama buymuş patlama noktam dayanamadım,yazmaya karar verdim.Önceki yazılarımdan birisinde aslında babamla alakalı mevzulardan biraz bahsetmiştim: http://yilindokuzuncuayi.blogspot.com.tr/2016/01/baba-sorunsal.html O günden sonra kendime "döktün içini kızım,rahatladın artık..rafa kaldıralım mı bu konuyu ölene kadar?" demiştim ve bir daha konuşmayacağıma inanmıştım.Öyle olmuyormuş.Babama dünyada hiç kimseye kızmadığım kadar kızgınım,hiç kimseye kin gütmediğim kadar kin güdüyorum ama bir yandan da belki vursalar en yaralı noktam o.Ben kendimi ne kadar sarmaya çalışsamda her gün bir yerimden kanıyorum babamla ilgili.Evet çok baba türü var;ilgili baba,ilgisiz baba,sorumluluk sahibi baba,kızgın baba,sevimli baba..Belki de bu yazıyı okuyan herkesin babasıyla veya ailesiyle ilgili bir sıkıntısı var.Ancak sıkıntınız benimki gibi geçmek bilmiyor hatta azalacağı yerde artıyorsa bundan kaçacak delik arıyorsunuz.Bugün yaşadığı olaydan sonra babamı merak edip,deliye dönmüşken,üzgünken yine geçmişimiz geçti gözümün önünden..Babamın hayatımın hemen hemen hiçbir vaktinde yanımda olmadığını anlatmıştım.Onlardan biri olan bir tatil zamanında küçücük yaşımla sahilde kızını seven bir adamın yanına gidip "amca benimde başımı sever misiniz?" demişim.Bunu sonralarda annem bir arkadaşına anlatırken duydum.Duyduğum an boğazınıza bir şey takılır,yutkunamazsınız ya,yaşadım..Çok üzüldüm;kendi halime,küçük Şebnem'e,o an benim o hareketimle annemin duyduğu acıya..Sonra tatile gittiğimiz yerlerde annem hep evli erkeklerin olduğu taraflardan daha uzakta olurdu.Bunu da ben farkettim.Karşımdaki erkeklerin eşlerinin bakışlarından...Ne kadar üzücü aslında.Kadının en büyük düşmanı yine bir kadın.Düşünmeden,fütursuzca dikenlerini çıkartıyor yalnız gördüğü birisine karşı.Herkesi eşi için potansiyel tehlike sanıyor.Oysa benim annemin çocukluğumdan beri bana empoze ettiği şeylerden biri "Her kimle olursan ol;ister senden yaşça büyük,ister küçük..Hiç farketmez.Yeter ki evli bir insanla olma" idi.O zamanlar anneme yapılan o haksızlıkları gördüğüm zaman ileride yalnız olan her insanın kötü olmadığını,herkesin düşman olmadığını unutmayacağım diye işledim kafama.Bunlar hep babamın eksikliğindendi.Yoktu o,annem gel kızınla tatil yap istersen dediği zamanlarda bile yoktu.Herkes babalarından bahsederken ben hiçbir şey bilmeyerek sustuğumda suçlu hep oydu.Ne ben onun nelere sevinip,nelere üzüldüğünü bilebildim,hangi yemekten çok hoşlandığını,kitap okursa neyi okuduğunu öğrendim..Ne de o benimle ilgili konuları öğrenmek istedi.Ağladığımda,güldüğümde,onun çok aradığım yıllarımda yoktu.Hala da yok..Geçen gün babalar günüydü.Hediye aldım,aradım "gel baba" dedim.Gelmeyeceğini bilerek beklemeye başladım aslında.Annem de aramış,cevap vermiş "daha önemli bir işim var" demiş,düşündüm babalar gününde daha önemli ne işi olabilirdi diye..Sanırım benim sayemde kutlamaya hak kazandığı babalar gününü başkaları ile kutlamaktı daha önemli işi.Gelmiyor,aramıyor etmiyor,sormuyor.Annem ısrarla babam için "baban aslında iyi bir insan" dedikçe,yaptıkları yüzünden benim ona iyi insan demeye dilim varmıyor.Babalar gününü böyle atlattık ya,bayram geldi.Dedim ki hadi bu yaşıma kadar hiçbir bayramda babamla olamadım,bunda şansımı deneyeyim.Aradım babamı,Denizli'ye babannemin yanına gittiğini öğrendim.Tüm aile toplanmışlar;halalarım,amcam,daha tanımadığım bir sürü insan..Hiçbirini tanımıyorum.Annem bayram seyran aratır hep kutlarım günlerini o kadar.Bunca olanın tek bir sorumsuzu var işte,BABAM. Yaşadığım en kötü deprem,hayalkırıklığı..Hiç kesmediğim umudum.Bir yandan korkum.Karışık bir yazı oldu farkındayım.Çünkü babama karşı duygularım aynen bu şekilde karmakarışık.Normalde yazdıklarımı okur öyle paylaşırım.Bunu okuyup düzeltme gereksinimi duymuyorum.Eksik gedik ne varsa,ne hissettiysem.. Ha bu arada babam iyi..Göremedim ama iyi..Umarım iyi olup,iyi kalmaya devam eder.Babama hep sinirlendiğim zaman annemin dediği gibi "öyle söyleme,bir yerlerde nefes aldığını,sağlıklı olduğunu bil yeter.."

10 Temmuz 2016 Pazar

YARDIMSEVER ÜLKEM!

Herkese merhabalar! Bilgisayar karşısına geçip,yazı yazmaya yeniden başladığıma ben bile inanamıyorum.Birkaç kere üst üste geri döneceğim diyip her defasında sözümden caydım.Bir daha böyle olmaması temennisiyle.. Kafamda yazılmayı hevesle bekleyen birden fazla konu varken gündemimize sessiz kalamadım.Bahsedeceğim konuda herkesin bir fikri var..Çünkü Suriye konusu artık hepimizin konusu.Çünkü kafamızı çevirdiğimiz her yerde Suriyeli mülteciler var.. Benim net olarak bu vatandaşların varlığını hissetmem bu yılın kış aylarında oldu.Hergün yaka değiştirdiğim,toplu taşımaları sık kullandığım için televizyonlarda yayınlanan haberlerin görünenin yalnızca üçte biri olduğunu anlamam çok zamanımı almadı.İlk başlarda metrobüste denk geldiğim,mendil satan küçük çocuklara herkes kadar,elimden geldiğince yardım etmeye çalıştım.Çünkü çocuklardı..Konuşmadılar..Sadece yanağımı öpüp mendili uzattılar..Zaten seslerini duymama ya da kim olduklarını bilmeme gerek yoktu.Sonra yollarda,çevremde büyüklerini görmeye başladım.Birkaçıyla konuşmayı denedim,dilimizi bilmiyorlardı ama yinede farklı bir dille anlaştık onlarla.Söyledikleri kadarıyla evet hepsi Suriyeli'ydi;ülkelerindeki durumdan kaçmışlardı,gecekondulara yerleşmişlerdi,zordu ama idare ediyorlardı..Kış bastırdığı vakit inanın içim acıdı.Neredeyse her biri yanlarında bebekleri,çocuklarıyla dileniyorlardı..Ve üstleri başları perişandı.Ayakları çıplaktı..Sağolsunlar aç,açıkta birini görünce dayanamaz bizim insanımız.Gördüm.Atkısını veren oldu,kollarından tutup mont almaya götüren oldu,ayakkabısını veren oldu.Bir gün girdiğim bir derste hocamız "Bakın Türkiye nasıl sahiplendi tüm mültecileri.." diye övüne övüne konuştu.O an hocaya karşı "ANLAMADIM? SAHİPLENDİ DERKEN? ADAMLAR SOKAKTA DİLENİYOR,ADAMLAR AÇ,ÜSTLERİ BAŞLARI PERİŞAN! NEYİN SAHİPLENMESİ YAHU?" diyip alevli bir giriş yapmak istedim.Yapmadım.Neden bilmiyorum,anlatsamda anlamayacak gibi bir tavrı vardı.Zaten amfiye döndüğüm zaman herkesin suratı aynı gururdan parlamış gibiydi."Yaptık,biz yaptık! Herkes kapı kapatırken Suriyeli mültecileri biz aldık!" O an anladım ki bu insanlara uzatılan yardım eli amacından çoktan sapmış,gövde gösterisi olmuş.Ha eğer öyle olmasaydı nasıl olurdu biliyor musunuz? Sayısız,plansız bir şekilde ülkeye sokulan bu insanlar için bir istihdam şekli düşünülürdü.Ülkenin her yanına düzensiz bir biçimde dağılmalarının yerine onlara kurulacak büyük bir alan,kalacak yer+iş olurdu.Ütopik konuştum değil mi? Kalacak yer ve iş dedim.Suriyeli insanlar için çözümler düşünmeye başlamışken bir an döndüm ülkeme baktım.Yazık..Benim ülkemin her yanı da evsiz,yurtsuz,yardıma muhtaç insan doluymuş.Diploması elinde ancak iş bulamadığı için "ne olsa yaparım" diyenleri bile unutmuşuz. Biz dünyaya göğsümüzü gere gere konuşurken kendimiz ne haldeyiz sorgulamamışız bile.. Peki şimdi ne oldu biliyor musunuz? Suriyeli mültecilerin vatandaşımız olup olmaması sorunu. Bakın düşmüşe,yardıma muhtaca el uzatılır elbet.Ama daha toplam mülteci sayısını bile hesap edemeden,yapılacak devlet desteğini onu bunu düşünmeden,bizden alıp onlara verecekken ve bizde de yokken... Olayın hiçbir siyasi boyutunu yazıma katmadan devam etmek istedim.O yüzden savaştan kaçmanın etikliğinin tartışmasının bana kalmadığını düşünüyorum.Evsiz barksız kalmakta zor,sevdiklerini kaybetmekte.En zor olanı vatanını kaybetmek.Biz bırakır mıydık diye soruyorum kendi kendime,bırakmazdık demek belki kolay geliyor ondan düşüncelerimin parçalı bulutlu olması. Nereden biliyorum bırakmayacağımızı sizce? İçimdeki vatan sevgisinden mi,bayrağımın güzelliğinden mi,toprağımın güzelliğinden mi? Her gün ama her gün duyduğumuz şehit haberlerinden.Mehmedimden gelen o haberlerden. Benim ülkemin açlığı,işsizliği,sıkıntısı,benim şehidim "mülteci sorunu" kadar konuşulup,tartışılmıyor.Alışılmış birer haber gibi bültenler arasına,gazetelerin magazin köşelerinin altlarına sıkıştırıp geçiyorlar.Bakın bugün yine şehit haberi var.Duydunuz mu? Yazımın bu kısmına kadar geldiniz ve okumaya hala devam ediyorsanız eğer belki sizde "şimdi o konuya bile bu konuları neden bağladı,hep böyle yapıyor,hep muhalefet" diyebilirsiniz.Ama benim esas gündemim inanın o konular.Olması gereken de bence o. Unutmayacağım her gün gelen şehit haberlerini,ülkemdeki açlığı.Şehidimin baba ocağının yıkık döküklüğünü,ayakta durmaya çalışan aileleri,eşleri,annesiz ve babasız kalan çocukları..Bu ülkenin bağrına basması gereken esas insanları.Eğer bahsettiğim insanların durumlarının tamamı düzeltilecekse,buyurun lütfen çekinmeyin Suriyeli mültecileri de vatandaşımız yapın.Sonuçta biz gelenleri buyur etmesini,bizden kabul etmeyi de biliriz.Esas bahsetmek istediğim konu umarım saptırma düşüncelere uğramadan iletilir sizlere.Birkaçta fotoğraf eklemek istiyorum yazının sonuna.Unutmadım,unutmayacağım diye.