19 Eylül 2016 Pazartesi

Ders Zili Çaldı!

Herkese merhabalaaaar! Bugün itibariyle yeni eğitim öğretim yılı açılmış oldu.Bu zorlu maratona daha önce katılmış ya da yeni dahil olmuş her küçüğüme başarılar diliyorum.Anneler,babalar,teyzeler,amcalar..Siz sevgili büyüklerimiz;çocuklar kadar koşturup,yoruluyor,emek harcıyorsunuz..biliyorum.Yeni dönem hepinize hayırlı olsun.
Şuana kadar yazdığım yazıların çoğunu neredeyse kendi deneyimlerimden oluşturmuştum.Bu yazımda ise gözlemlerimi aktaracağım.Bizden önceki kuşak nasıldı,biz birkaç yıl önce nasıldık,şimdiki kardeşlerimiz nasıllar?
Eğitim sistemi ile başlamak istiyorum.Değişen zamana ve koşullara bağlı olarak sürekli oynadığımız eğitim sistemiyle..Sınavların bizim sistemimizin olmazsa olmazı olduğunu hepimiz biliyoruz.Ortaokuldan liseye geçmek için çalış,liseden üniversiteye geçmek için çalış.Yalniz çalışırken dikkat et! Çünkü bir önceki sene ile bir sonraki sene sınavı birbirinden ayrı iki dünya gibi olabilir.Yenilik,kötü olan şeylerin düzeltilmesi,eksikliklerin giderilmesi elbette gerekli.Ancak bir sistemi oturtmuşken,öbürüne geçiliyor.Öbür sisteme alışan çocuğu "hayır bu olmadı,değiştiriyoruz" diyerek deliye döndürüyorsunuz.Üstelik bu yapılan sınavlara ülkenin her yanından giren çocukların şartları eşit bile değil.Hiçbir zaman aynı koşullarda hazırlanmıyorlar.İşte tam bu noktada,benim yıllardır düşündüğüm şey devlet okullarının herkese eşit koşullarda hizmet vermesi ve sınavların haksızlıklara karşı çözümlerle oluşturulmasıydı.Ne umdum,ne buldum.. "Özel okula teşvik bursu" Eğer yanlışım varsa düzeltin,tam da böyle bir şey değil mi? Okulların çoğunun değişmesi ve çocukların istemedikleri okullara gitmek zorunda kalmalarından sonra ikinci fiyasko.Bunu bir türlü kafamda oturtamadım.Devlet okullarımıza ne oldu? Neden her yer kolej veya özel lise? Bu kafamı çevirdiğim an karşıma çıkan apartmandan bozma okullar ne? Yapılan araştırmalar,testler ülkemizdeki eğitimin durumunu ortaya koyuyordu da ah vah ediyorduk.Bakın görün,daha da kötü olacağız.Ben mesela bu özel okullar mevzusunu bir türlü sindiremiyorken kuzenlerim de dahil olmak üzere çoğu bu okullara kayıt olmuş durumda.Bana uzaktan konuşmak kolay.E doğru.Haklılar.Başka ne yapabilirler ki? Onları bu yola sevkeden devlet.Çocuk okul bulamıyor,nereye gitsin? "Devlet okulu 40 kişi.." diyor kuzenim,"Rakipleri 15 kişilik sınıflarda okuyup sınava hazırlanacak." Düşünüyorum..Aman biz de 40 kişilik sınıflarda okuduk,ne olacak ki dedikten bir dakika sonra büyük ihtimalle çocuğum olsa ...kolejine gönderirim halinde buluyorum kendimi.
Farkında değiliz,batağa saplanıyoruz.Olanı sorgulamaya bile fırsat  bulamadan kabullenmek zorunda kalıyoruz.Aileler belkide tek umutları olan çocuklarını en iyi koşulda okutabilmek için  dünyalarca para dökmek zorundalar artık.Hemde çok küçük yaşlardan itibaren..Bu kadar çok okul oldu da ne oldu? Çocuklar daha mi iyi eğitim alıyorlar artık? Hiç zannetmiyorum.Biz yine ayni biziz,öğretmenler yine aynı..Ancak verilen bilgileri günden güne zorlaştırıyorlar.Ülkece neyi kime ispatlamaya çalışıyorsak,müfredat bildiğiniz bir açık deniz.Çocuk dediğin boğulur tabi orada.
40kişilik sınıfta da olsa,10kişilik sınıfta da olsa bilgiyi almak isteyen her koşulda alıyor.Sadece o yüzden içim rahat.Bakın bana,adıyla sanıyla meşhur düz lise Pendik Lisesi çıkışlıyım.Çok mu zekiyim? Hayır.Sadece onca olayın,dalganın,gırgır şamatanın olduğu o lisede son yılımda her şeyle bağlantımı koparıp çalıştım.Çok çok iyi hocalarımız vardı,bize kitaplar getirmeyi öneren,yardım etmeye çalışan,köşe bucak onlardan kaçarken tutup "gel çöz şu türev sorusunu" diyen..Lütfen yanlış anlamayın,kendimi yüceltmek için yazmadım bu kısmı.Sadece kaldıysa üç beş devlet okulu,orada da umut vardır.Eğer çocuğunuzu gönderemiyorsanız özel okula,üzülmeyin.Pırıl pırıl öğretmenlere,eski ama yaşanmışlık barındıran sıralara,bir de kalabalığa sahip olursunuz.:) 
Dilerim bir gün şartlar herkes için eşit olur.Ne siz ailelere bu kadar yük biner ne öğretmenlerimiz açıkta kalır ne de çocuklar "yarış atı" gibi sınavlara hazırlanır.
Yazıma denk gelmezler ama eğer egörürlerse başta ilkokul öğretmenim -bana "sarı papatya" diyen- Hatice Hocamdan,beni kızı gibi seven Serhan Hocama,her daim koruyan Türkan Hocama,Şenay Hocama...Lisemin en güzel yanı Duygu Hocama..Biricik dershane hocalarıma..Liste böyle uzayıp gitmesin tanıdığım her hocama bin teşekkür.💟💜 

15 Eylül 2016 Perşembe

1 Bayram 1 Kitap

Herkese merhabalar! Bir kurban bayramının daha sonuna gelmiş bulunuyoruz..Umarım bayramınız şeker gibi tatlı ve eğlenceli geçmiştir.🍬🐑 Büyüklerimizden daimi olarak duyduğumuz "nerede o eski bayramlar" sözüne katılıyorum.Bayram insanları birbirine yakınlaştırmalı bence..Bizler ise  yalnızca gelenektir görenektir diye kalıplaşmış davranışlar sergiliyoruz.Hatta bayram çoğumuz için atılması zorunlu tebrik mesajından ibaret oldu..Bizde normalde her bayram İstanbul dışında oluyorduk.En azından son dört bayramdır durum böyleydi..-Serabo bu bayramı birlikte geçiremedik,sizi özledim- Bu bayram ise evimizdeydik🏠 Bizim bayramımızı bayram yapan dedemin hastaneden çıkartılmış olması oldu.45gün hastane odasında hiç kalkmadan yattıktan sonra..Ayrıca güzel haber! Yavaş yavaş destek sayesinde yürüyebiliyor da.Eğer o hastanede olsaydı bayramımız çok buruk geçecekti.Anneanneli,dedeli,teyzeli,anneli,ablalı,kuzenli bir bayram geçirdik💟
Hal böyle iken ve peşpeşe ziyarete gelen misafirler arası en az bir saat iken aldım elime yeni bir kitap.🎈Okuyalım hepimiz.Yetinmeyelim.Okuyacak,öğrenecek çok şey var.Bizi okumak kurtarır.🎈
Bayramın hediyesi olsun diye çıkış tarihi aslında 1 Ekim 2015 olan ancak şu sıralarda tekrar popülerleşen Tutsak Güneş'i seçtim.Çıkış tarihini de annemin doğum tarihiyle aynı diye net biliyorum..Tutsak Güneş bir Ayşe Kulin kitabı..Ve Ayşe Kulin'i severim..Birçok romanını okumuş olmakla beraber beni en çok etkileyen;Gizli Anların Yolcusu,Bora'nın Kitabı,Dönüş ve Handan dörtlemesi olmuştur.Hatta eğer bu kitapları okuma fırsatı bulursanız baş karakter Bora'yı şimdilerin popüler ismi Kerimcan Durmaz'a benzeteceğinize eminim..
Ve gelelim Tutsak Güneş'e..Öncelikle kesinlikle kitap yorumcusu değilim,olamamda.Yalnızca bu kitabın bende uyandırdıklarını dökecek olursam;yazarın her zamanki anlaşılır diliyle yazılmış,kurgusu basit(bayağı anlamında değil) ve okurken konuyu tanıdık bulacağınız bir kitap.Ben kitabı okurken olayların nereye gideceğini merak etmekten çok "aaa bizi anlatmış" tepkisi verdim.Yazarı ve duruşunu bildiğim için yadırgamadım da.Okurken "galiba Türkiye'yi teşbih yoluna başvurarak anlatmış" derseniz,gelin sarılalım.
Söylemeden edemeyeceğim:Kitabı belkide tanıdık rüzgarlar bulduğum için okuyup bitirdim.Ama siz büyük beklentiler içinde alıp okuyacaksanız,hayalkırıklığı yaşayabilirsiniz.Sizede oluyor mu benim gibi? Okuduğunuz kitapta olacak olayları önceden anlamışlık hissi..
Bu bayram böyle geçti.
Bayramını kutlamadığım olduysa da buradan ulaşmış olayım.
Bir reklam vardı,nasıldı..
"Sevdiklerin yanındaysa hayat zaten bayramdır." 
Her şeye şükür💟

6 Eylül 2016 Salı

Atsız Beğ

Herkese merhabalar! Kendime ve insanlara sürekli olarak "benim bir blogum var" diye hatırlatıyorum.Blogumu kimse için olmasa bile kendim için bir sorumluluk olarak görüyorum.Geçmişe dönüp baktığımda hem anım hem doğrum yanlışım karşımda dursun istiyorum..Yazacak bir şeyim yok mu? Dünya kadar var..Birçok konu belirliyorum..Belirlediğim konuları paragraf paragraf kafamda kuruyorum.Düşündüklerimi en yakın kağıda ya da telefonumdaki notlara aktarıyorum.Ancak "hadi bloga yaz kızım" dediğimde,yazamıyorum.Tıkanmak gibi bir şey değil..Zannediyorum ki "çok yazan" eski Eylül yerini daha az yazan yeni Eylül'e bıraktı.Bunun başlıca birkaç sebebi var,başta şu dönemlerde düşüncelerimi dışa vurmaktan çekinmek gibi..Burayı bırakmak istemiyorum..Ama artık sanal ortamda konuşmakta istemiyorum..Blog ıssız bir çöl olduğunda,ben kimseler okumadan günlüklerimi doldurmaya devam edeceğim..Çok uzatmadan..Konumuz başka.Hayatımın "iyiki"lerinden birisiyle geç olan tanışmamı ve size biraz bana kattıklarını anlatacağım..Bir bey sağolsun;o kendini biliyor,ben onu biliyorum siz adını bilmeseniz de olur.-edit:Bu arada yanlış anlaşılmasın arada herhangi bir gönül işi yok- Önce şiirleriyle tanıştırdı beni Hüseyin Nihal Atsız'ın.Kim bu Atsız derseniz arattığınızda ilk bulabileceğiniz en kısa tanımıyla:"Türk yazar, şair, düşünür ve öğretmen. Türklerin tarihini konu edindiği edebî eserleri, tarih araştırmaları vardır..."
Bu arada ben duygusal olmakla birlikte romantik bir yan taşımadığım için şiirlere herhangi anlamlar yüklemedim.Öyle dinledim geçti..Üstüste birkaç defa dinledim,yine tesir etmedi.İyi dedim hoş dedim kapadım defteri.Sonra merak saldım dedim ki "kitaplarını alacağım,okuyacağım.." Ve başladı maceramız..
RUH ADAM:
Başarısız ve anlam yüklemediğim birkaç şiir denememden sonraki ilk gözağrım.."Önce Bozkurtlar'ı oku,çözemezsin,belki anlayamazsın dilini.." sözlerine kulak tıkayıp aldığım,yazarla tanıştığım ilk roman.Aldığım gibi hevesle okumaya başlayıp,sonra bir kenara atmıştım.."Evet evet okuyamadım ağırmış.." diye bir de bahaneye sığınmıştım.Zannediyorum ki bir dönem geçti üzerinden,o dönemimde kafamda olup bitenden bahsedemem bile..Yeniden aldım kitabı elime.Başladım okumaya.Su gibi geçti! Okuduğum her cümle sanki beni anlattı,birisi hikayemi biliyormuşta yazmış gibiydi.Sonra üzerinden kaç kitap geçti..Yinede Ruh Adam gibi olmadı.Hayatımda belkide tekrar tekrar okuyabileceğim tek kitap..İçine bu kadar kapıldığım..Sevdiğim..Size kitabı anlatabilmeyi isterdim ancak bende yeri öyle özelleşmiş ki,"anlatamıyorum okuyun" Kitabı herkes bir yere çeker,herkes başka türlü yorumlar,belki sadece yazarın diline,konuya bakar..Bilemiyorum.Benim için bu kitap "sevilen insana hediye etme" eşiğidir.Değeri o kadar büyük yani..
Ve kendimi özetlediğim cümle oldu: "Selim Pusat hissediyorum.."
BOZKURTLAR:

"Madem okumak gerek,o zaman devam edelim" diyerek gaza gelip peşpeşe aldığım kitaplardan ikincisi Bozkurtlar.Bozkurtların Ölümü ve Bozkurtlar Diriliyor eserlerinin bir araya getirilmiş hali.Kitabın tarih bilgimize yaptığı katkının yanı sıra,daha çok araştırma ve kımız içme isteği uyandırdığına yemin edebilirim.Ben geçmişten bu zamana tarih derslerini hep severdim.O yüzden dinlemesi keyifli olurdu.Ancak çoğu kişi ezber yapıp,sınavdan sonra zihnine ket vuruyor.Size o sıkıcı gelen tarih dersinden alamadığınız verimi,bu kitaptan alabilirsiniz.Başka bir yazar olsa "bu kadar da mübalağa olur mu?" diye dalga geçerdim.Bu kitabı okurken "vay be kaç kişiyi ortadan ikiye ayırdı,helal olsun.." modunda kendimi kaptırmış buldum.
"Kımız..us..albız alsın..buyruk senindir..Gök girsin,kızıl çıksın..." Okuyunca anlarsınız:) 
DELİ KURT:
Yine okumaktan büyük keyif aldığım bir Atsız romanı.Benim gibi Osmanlı tarihini seviyor ve meraklıysanız büyük bir ihtimalle bu kitabı çok seveceksiniz.Lisedeyken büyük bir defterim vardı.O defterde Osman,Orhan,I.Murat,Yıldırım Beyazıd(Fetret..)..diye sırayla tüm padişahları ve dönemlerini,altlarına da haklarındaki bilgileri yazardım.Daha en başlarda Yıldırım ile Timur mücadelesi,sonra Fetret beni meraklandırmaya yetmişti.Kitapta bilinenin aksine bilinmeyene değinilmiş.Kitabın güzelliği oradan ve bence bir de Gökçen'in büyüsünden geliyor..:)
YOLLARIN SONU:
Üzülerek söylüyorum ki çok istediğim Yolların Sonu hala elimde değil..Bir şiir kitabı.Tek şiir kitabı.Yakında kitaplığıma ekleyeceğim.Şiirleri anlamak için,hissetmek için bağdaştırmak gerekiyormuş.Kişilerle,olaylarla..Ben öyle yaptım.Puzzle parçası gibi birleştirip okuduğum zaman ışıklar çıktı gözlerimden..Büyüsüne kapıldım..Buraya  en sevdiklerimin bazi dizelerini bırakmadan olmaz:
Geri Gelen Mektup
"Vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin; 
Sen öldürüyorken de vururken de güzelsin! "
Mutlak Seveceksin
"Yoktur öte alemde de kurtulmaya bir yer! 
Mutlak seveceksin beni,bundan kaçamazsın.."
Türk Kızı
"Saraylarda süremem 
Dağlarda sürdüğümü. 
Bin cihana değişmem 
Şu öksüz Türklüğümü..."


//Belli ki daha yolun başındayım.Okumam gereken çok kitap var.Daha öğrenilecek çok şey var.Bunları size aktarmak istedim.Çünkü Atsız'ın değerini anlamadan büyüyüp giden nesiller yetişiyor.Önyargıları bir kenara bırakarak okursanız kitaplarını söylemek istediğimi anlayacaksınız.100 Temel Eser'e elbetteki sözüm yok ama belki 50sini çıkartsak bir Atsız etmez...
İyi geceler









7 Ağustos 2016 Pazar

Kaybetme Korkusu

Herkese merhabalar..İyi şeyler olsun da,iyi yazayım isterdim ama maalesef.Ülke olarak,aile olarak sıkıntı çöktü üzerimize.Gitmiyor.Siyaset falan konuşmayacağım..Biraz yazacağım,anlarsınız zaten,esasında kolumu kaldırmaya halim yok.Tahmini 28 Temmuz'dan beri varolan sıkıntılarımın hepsinin üzerine ekstra üzgünüm.Çünkü dedem o zamandan beri kötü..Senin dedelerin vefat etmemiş miydi diyecek olursanız eğer,evet iki dedem de vefat etmiş ben çok küçükken.Ancak benim bir dedem daha var.Teyzemin eşi.Doğdum,kendimi bildim,o benim dedemdi.Hiçbir zaman,kimse aksini söylemedi.Dedem Temmuz'un sonundan,teyzemin doğum gününden beri kötü..Rahatsızlandı;yüksek ateş,halsizlik..İyileşir diye karşısına geçip şaklabanlıklar yaparken onun doğum günü akşamında soluğu acilde aldık..1Ağustos..O gece acilin önünde dedemin başka hastaneye sevk edileceği zamanı beklerken gözümden akan yaşları tutamadım.Tekerlekli sandalyeyle getirdiler ya,ilk an gidemedim yanına doğru.Annem,teyzem "ağlama" dedikçe benim bağırarak ağlayasım geldi.Nasıl ağlamayayım dedim içimden,nasıl sakin kalabilirim ki? Karşımda öyle çaresiz duran adam benim dedem! Baba yarım! Hatta üzerimde babamdan çok emeği olan insan! Benim babam yok.Yani varla yok arası.Küçüklüğümde beni sallayıp uyutan,denizde uzağa atıp o yaşta yüzmeyi öğreten,sırtına tırmandığım,kapı deliğinden her akşam gelişini beklediğim o gelince hemen üst kata fırladığım,gazete aldığım,birlikte yemek yediğim,bileğim kesildiği an beni kaptığı gibi doktora götüren,bayram sabahları ilk gördüğüm,vazifesiymiş gibi karnede bayramda harçlık aldığım ve daha nicesiyle tek bir adam var,o da dedem.Belki benim için dünyanın en iyi dedesi..O olmasa Ziya Gökalp'in Alageyik şiirinden tutun da,"bu yoğurdu sarımsaklasakta mı saklasak"a kadar öğrenemezdim ben.Çok başka bir şeymiş yokluk.Çocukken her akşam çıkardım üst kata dedemi görmeye.Zaman geçtikçe azalmaya başladı gidişlerim.Sevgimin azaldığından değil,sözde işte vakit darlığından.Ayıp bana! 
Dedemi Salı günü en üst kattan abimler,dayım geldi taşıdı ambulansa.Bir hafta olacak,hastanede yatıyor.Üçtür canımın çok yandığını hissediyorum.İlki o acil kapısında,ikincisi onu aşağıya ambulansa taşıdıklarında,üçüncüsü ise hastane odasında kolundaki çift serumda.Canım benim,dağ gibi alışkınım ben ona.En azından benim gözümde en büyük dağ.Günde 8-10 ve daha fazlası serumu yiyipte bize hala gülümseyen..
Hastanedeler ya hani..Üst kat bana nasıl boş..Nasıl kötü.-Ve burada gözlerden yaşlar indi..- 
Bu yazı burada kalsın,
Cümlelerim devrik,
Hislerim çok..
Sevgim anlatamayacağım kadar büyük.
Ama iyi olacak🙏🏼💗  biliyorum💗
Bir fotoğrafımızı ekleyeceğim.
Bir de şarkı.Tabiki Sezen'den..Sözleri duyarsanız anlayacaksınız.Bu şarkı bana dedemle anlamlı.


Sağlık olsun,gerisi hallolur! 


24 Temmuz 2016 Pazar

Kilo "Problemi"

Herkese merhabalar.Sizlere "kilo problemi nedir?" diye sorsam birçoğunuzun yüksek ihtimalle vereceği cevap "fazla kiloya sahip insanların kilo verme sıkıntısı" olarak bana geri dönecek.Ancak ben bugün -sanırım bardaktaki son noktaya kadar geldiğinden- bu konu başlığını size birkaç açıdan aktarmaya çalışacağım.Öncelikle kilo bir problem midir,sadece kilo verme sıkıntısı mı problemdir,kilo almak için çabalamakta problem değil midir? Sizce? Bence, kilo eğer bireyin sağlığını olumsuz olarak etkiliyorsa bir problemdir.Onun dışında tamamen bireye özgü,bedeniyle alakalı bir konu olduğu için dolayısıyla bu konu üzerinde tasarruf hakkı bireyde olduğu için onun canı ne istiyorsa odur.
Bu zamana kadar hep fazla kilosu olan insanlar hakkında konuşuldu.Çoğunlukla önce yerden yere vurdular sonra onlara doktorlar tavsiye edildi,diyetler önerildi,spor programları verildi.Şu sıralar etrafıma baktığımda ise kilo vermeye çalışan insanlara karşı bilinç oluştuğunu görüyorum bu beni çok mutlu ediyor.Özellikle sosyal medyanın gücü burada kendini fazlasıyla gösterdi ve kilolu olarak tabir edilen bireyler hesaplarından değişimlerini paylaşmaya başladı.Hem özgüvenleri onarıldı hem de çok güzel başarı öyküleri yazdılar.
Ben ise her zaman "zayıf" olarak tabir edilen insanlardan oldum.Ancak şu yaşıma kadar şükürler olsun ki zayıflığım bende bedensel sağlık sıkıntısı haline gelmedi.Böyle söylüyorum çünkü bu durum ruhsal açıdan beni çok etkiledi.Belki beden sağlığım değil ama ruh sağlığım aşırı derecede zarar gördü.Vücut kitle indeksine göre normal sayılan kilom bana değil de insanlara dert oldu.Sürekli "çok zayıfsın,biraz yemek ye,neden kilo almıyorsun...."  laflarını duymak inanın bana "çok kilolusun,zayıfla" kadar yıkıcı.Bana bu cümleleri söyleyen insanlara hiç "iyide bundan sanane?" diye tepki göstermedim.Kırılabilirler diye..
Vücudumla alakalı değişiklikleri inanın bana en iyi ben bilirim.Kilo verdiğim zamanlardaki tekrardan eski kiloma dönme çabalarımı da..Ancak sizlerin unuttuğu bir şey varsa eğer karşınızdaki insanda da sizde bulunan kalbin aynısından olması.
Kendimden örnek vererek anlatmaya çalıştım birebir yaşadığım bir durum olduğu için..Ama dışarıda benim gibi bir sürü insan var.Kimi kilo almaya,kimi ise vermeye çalışıyor.Ve bu insanlar aslında oldukları gibi mutlu olup olmadıklarını bile düşünmeden sizlerin söylediği kalıba kendilerini sokmaya çalışıyorlar.
Es geçersem içim rahat etmeyecek;benim her zaman yanımda olan,iyiliğimi gerçekten isteyen aile gibi dostlarım var.Hep yapıcı oldular,bin teşekkür..
Yazımı okuduysanız:
**Ve eğer kendinizde kiloyu bir problem olarak görenlerdenseniz lütfen bir defa daha düşünün.
Kilo sizin probleminiz mi,yoksa etrafınızdaki insanların size diktesi mi? 
Klasik olacak ancak bence hepimiz çok güzeliz.Allah'ın yarattığı kul kötü olabilir mi hiç? 
**Yazımın sonunda yüzünüz kızardıysa eğer,gidip kırdığınız o güzel kalpten özür dileyeceğinize inanıyorum.
**İstemeden,farketmeden kırdığım olduysa bugüne kadar bende çok ama çok özür dilerim..
Sevgiler💗


14 Temmuz 2016 Perşembe

Gidelim Buralardan..

İstanbul'da olan bilir,buralar yanıyor.Memleketin daha sıcak kesimlerinden "oradaki de sıcak mı?" isyanını duyar gibiyim,haklısınız.Yalnızca termometredeki değere bakılırsa bu hava bizi öldürmez.Ama trafiği,çilesi,insanı öldürmeyip süründürür.Sıcağın üzerine bu faktörlerin,kalabalığın hepsini ekliyorsunuz ve otomatik olarak erimeye başladığınızı hissediyorsunuz.Gittiğim,haber aldığım birkaç şehre dayanarak söylüyorum, biz İstanbul'da yaşayan insanlar gerçekten bu kalabalık arasında kafayı yedik.Birbirimize tahammülümüz günden güne azalıyor,sıcak yaz gününde tükenen sabır direkt kavgaya dönüşüyor.
Şimdi söyleyeceğim şey yalnızca bizim için değil memleketimdeki neredeyse herkes için geçerli;insanlar koskoca bir yıl boyunca sabah akşam 10 gün tatil yapabilmek uğruna çalışıyor.Sonrada o tatil süresi içinde "aman en havalısı olsun,en güzeli olsun,instagrama fotoğrafları eklediğim zaman çok like alsın" diyerek bütçesini aşan harcamalarla,üzerine binen borçlarla tatilden geri dönüyor.Ben artık gerçek anlamda kimsenin gittiği yerlerden keyif alabildiğini sanmıyorum.Çünkü çoğu insanın amacı o yeri sergilemek..Tatil değil,gösteriş..Ondan sonra orada çile mi çekmiş,beğenmemiş mi hiçbir önemi yok..Yaz başından bu zamana iki defa kısa çaplı tatillere gittik.İlk kez sosyal medya hesaplarımda üç yüz tane fotoğraf paylaşmadım..Telefonu tatil boyunca kendimden mümkün olduğunca uzak tutmaya çalıştım..Döndüm,etrafıma bakındım,çok hoşuma giden anlardan da birkaçını paylaştım.Etiket yapmadan,beğenilme kaygısı gütmeden..
10 günlük tatil diyorum ya,işte bu tüm yıl çalışıp canı çıkan,sonrada tatili günümüz trendine kurban gidenler yinede şanslı.Evet tatilden döndüklerinde aynı mutsuzluk,aynı pili bitmişlikle devam ediyorlar hayatlarına çünkü keyfini çıkarmayı unuttular..Fakat şanslılar;en azından bir yerlere gidebildiler.Bu ülkede çok şey eksik ya hani..Onlardan biri de bu..Daha deniz görememiş insanımız var.O da haklı..Adam kirasını zor denkleştirdi,tatile nasıl gitsin?
Bu yıl görülen Alaçatı,Bodrum ve benzeri yerlerin manzarası benim dudağımı uçuklattı..Bir keresinde oturduğumuz yerde damla sakızlı soda istemiştim,üzerine de laf olsun diye çay.Biliyorum yani yarım bırakacağım o çayı da insan söylüyor işte..Sonra annem "onu bitir yoksa seni parçalarım" diyince bi irkildim.Anlamadım.Çayın fiyatının 10TL olduğunu farketmemle boğazımda kalması bir oldu."Ya yok artık! Bize de mi 10TL?" diye bağıracaktım.Zaten sokaklar daracık daracık,ay iğne atsanız yere düşmüyor bir de yemek yemeye çalışıyorsunuz falan..Açıkcası güzelliği mahvedilen,yokedilen yerlerimizin kapitalizm uğruna kölesi olmuş durumdayız.Herkes oralarda..
Çok sıkıldım.İstanbul'da olsan ayrı,tatilde olsan ayrı..İstiyorum ki biz İstanbul içindekiler şöyle bir yerlere kaçalım..İyi de nereye kaçalım? Hani böyle bir günlük olur,iki günlük olur..Ne bileyim huzur dolu olsun,biraz kafamızı boşaltalım iyidir...Benim iki türlü tatil anlayışım var:birincisi kafa dinlemelik,ikincisi ise eğlencelik.Plajlarda,gece kuluplerinde yapış yapış herkesin dip dibe olduğu eğlencelik kısım bu yazlık size kalsın,kafa dinlemelik yerler benim olsun..
İstanbul'da da huzur bulabilir miyiz diye birkaç yer araştırdım.Sizle de paylaşmak istedim.Buyrun:
1)Adalar: Adalar bize çok yakın bir konumda olduğu ve sık sık gidip geldiğimiz için artık benim açımdan kaçış olmaktan çıktı.Ama birçok insanın özellikle haftasonu akın ettiği bence müthiş bir seçenek.Sadece o güzelim evleri seyrederek bile huzur bulabilirsiniz..Aa bu arada eğer adalara giderseniz rica ediyorum faytona binmeyin.Bisiklet kiralayabileceğiniz bir sürü dükkan var,onlara uğrayabilirsiniz.Benim gibi bisiklet kullanmayı beceremiyorsanız da (bu aramızda sır olsun mu?)(kimse öğretmedi)(kaldım ben böyle) yürüyün! Mis,temiz havayı içinize çekmekten daha güzeli var mı? Bu arada giderseniz mutlaka balık yiyin,Mado'dan dondurma alın.Dondurmayı isterken de "turist boy olmasın" diyin bence..Ya da siz bilirsiniz..Adanın olmazsa olmazı çiçekli taçlardan kafanıza kondurun.Bu yıl onların denizci halatları olur ya o tarzda ipten olanları çıkmış.Sade çiçekliler out,yeni modeller in.Adanın olmazsa olmazı kiliselerdir,eğer gidecekseniz saatlerini ve günlerini iyi denk getirin.Çünkü her gün açık olmayabiliyorlar.Bir de Büyükada'da adanın arka tarafına doğru bir kilise var,yanında eski bir -sanırım- Rum okulu var.Birkaç yıl önce tanıdıklarımız kiliseyi görmek isteyince ben yanındaki yeri merak edip ve o merakıma yenik düşüp içerisine girmiştim..İnanamazsınız çok eski kitaplar,yabancı eserler..Birçok şey vardı ancak okul koruma altında değildi.Belki şimdi durum değişmiştir bilemiyorum bir daha gidersem güncelleme yaparım buraya...
2)Yat Kiralamak: Bir günlük kalabalıktan,stresten uzaklaşmak istiyorsanız bence en güzeli en cazibi.Biz bizim oradaki marinadan ayarlamıştık her şeyi,o yüzden marina olan yerlere gidip soruşturabilirsiniz.En sevdiklerinizle,ne bileyim 5-6 yakın arkadaşınızla..Deniz üzerindeki o bir gün gerçekten çok güzel gelecek.Bildiğim kadarıyla ya Boğaz'a ya Adalar'a gidebiliyorsunuz bir gün içerisinde.Eğer yüzmek istiyorsanız adalar etrafında olmak ve orada demirlemek iyi olacaktır.
3)Riva: Hep Anadolu Yakası yerlerinden bahsediyorum biliyorum ancak ne yapayım benim okul dışında karşı tarafa yani Avrupa Yakası'na geçtiğim pek söylenemez..Riva'da -şimdi siz benim yol tarifimi görün- Beykoz'dan çıkıyorsunuz,böyle arabayla çok sürmüyor..Yarım saat falan..Kavacık köprüsünün ordan sağa sapıyordunuz heralde...Ya da tamam tarifi boşverin..Kumsalda oturup bir dalgaların sesini dinleyin..Müthiş..Herhalde on günlük bir doping olur..
4)Yalova: Ve ta taa! Size yaklaşık 15 yıldır hakim olduğum Yalova-Çınarcık ikileminin klasik yerleri dışında harika bir mekan buldum.Reklam gibi olmasın Sekoya Dağ Evi.Gözüme şuan en cazip gelen,gitmediğim ama gitmeyi deli gibi istediğim yer.Perde indi şimdi;güzel bir sofra kurulmuş,keyifli muhabbet..bir köşede kitap okuyorum..sıcak havayı çok seven birisi olmama rağmen yaşasın sweatshirt giyilebilir..
Şimdilik aklıma gelen yerler bu kadar oldu..Aslında tecrübe ettiklerimin fotoğraflarını da ekleyecektim buraya ama gidin görün.Öyle fotoğraflara bakıp iç geçirmekle olmaz..
Vallahi ben varsa bir tutam huzur,bir günlük İstanbul'dan uzaklaşmak alırım..
Zira sokakta koca koca insanların Pokemon kovaladığını gördükçe cinnet geçirecek gibi oluyorum.
Varsa tavsiyeleriniz bekliyorum.Kaçın,kaçırın arkadaşlar!

11 Temmuz 2016 Pazartesi

"Babasının Kızı" Olamamak

Bugün babam aradı."Silivri'de bir müvekkilime gitmiştim,dönerken kaza yaptım ama iyiyim,televizyonlarda falan görürsen merak etme" dedi.Ne oldu nasıl oldu derken,tırın babamın arabasına çarptığını,aslında büyük bir şey olduğunu öğrendim.Korktum tabi.Korkmaz mı insan? O saatten şu saate kadar kimseye farkettirmeden,bir sıkıntım,karın ağrım olduğunu hissettirmeden esasında babamı düşündüm.Ama buymuş patlama noktam dayanamadım,yazmaya karar verdim.Önceki yazılarımdan birisinde aslında babamla alakalı mevzulardan biraz bahsetmiştim: http://yilindokuzuncuayi.blogspot.com.tr/2016/01/baba-sorunsal.html O günden sonra kendime "döktün içini kızım,rahatladın artık..rafa kaldıralım mı bu konuyu ölene kadar?" demiştim ve bir daha konuşmayacağıma inanmıştım.Öyle olmuyormuş.Babama dünyada hiç kimseye kızmadığım kadar kızgınım,hiç kimseye kin gütmediğim kadar kin güdüyorum ama bir yandan da belki vursalar en yaralı noktam o.Ben kendimi ne kadar sarmaya çalışsamda her gün bir yerimden kanıyorum babamla ilgili.Evet çok baba türü var;ilgili baba,ilgisiz baba,sorumluluk sahibi baba,kızgın baba,sevimli baba..Belki de bu yazıyı okuyan herkesin babasıyla veya ailesiyle ilgili bir sıkıntısı var.Ancak sıkıntınız benimki gibi geçmek bilmiyor hatta azalacağı yerde artıyorsa bundan kaçacak delik arıyorsunuz.Bugün yaşadığı olaydan sonra babamı merak edip,deliye dönmüşken,üzgünken yine geçmişimiz geçti gözümün önünden..Babamın hayatımın hemen hemen hiçbir vaktinde yanımda olmadığını anlatmıştım.Onlardan biri olan bir tatil zamanında küçücük yaşımla sahilde kızını seven bir adamın yanına gidip "amca benimde başımı sever misiniz?" demişim.Bunu sonralarda annem bir arkadaşına anlatırken duydum.Duyduğum an boğazınıza bir şey takılır,yutkunamazsınız ya,yaşadım..Çok üzüldüm;kendi halime,küçük Şebnem'e,o an benim o hareketimle annemin duyduğu acıya..Sonra tatile gittiğimiz yerlerde annem hep evli erkeklerin olduğu taraflardan daha uzakta olurdu.Bunu da ben farkettim.Karşımdaki erkeklerin eşlerinin bakışlarından...Ne kadar üzücü aslında.Kadının en büyük düşmanı yine bir kadın.Düşünmeden,fütursuzca dikenlerini çıkartıyor yalnız gördüğü birisine karşı.Herkesi eşi için potansiyel tehlike sanıyor.Oysa benim annemin çocukluğumdan beri bana empoze ettiği şeylerden biri "Her kimle olursan ol;ister senden yaşça büyük,ister küçük..Hiç farketmez.Yeter ki evli bir insanla olma" idi.O zamanlar anneme yapılan o haksızlıkları gördüğüm zaman ileride yalnız olan her insanın kötü olmadığını,herkesin düşman olmadığını unutmayacağım diye işledim kafama.Bunlar hep babamın eksikliğindendi.Yoktu o,annem gel kızınla tatil yap istersen dediği zamanlarda bile yoktu.Herkes babalarından bahsederken ben hiçbir şey bilmeyerek sustuğumda suçlu hep oydu.Ne ben onun nelere sevinip,nelere üzüldüğünü bilebildim,hangi yemekten çok hoşlandığını,kitap okursa neyi okuduğunu öğrendim..Ne de o benimle ilgili konuları öğrenmek istedi.Ağladığımda,güldüğümde,onun çok aradığım yıllarımda yoktu.Hala da yok..Geçen gün babalar günüydü.Hediye aldım,aradım "gel baba" dedim.Gelmeyeceğini bilerek beklemeye başladım aslında.Annem de aramış,cevap vermiş "daha önemli bir işim var" demiş,düşündüm babalar gününde daha önemli ne işi olabilirdi diye..Sanırım benim sayemde kutlamaya hak kazandığı babalar gününü başkaları ile kutlamaktı daha önemli işi.Gelmiyor,aramıyor etmiyor,sormuyor.Annem ısrarla babam için "baban aslında iyi bir insan" dedikçe,yaptıkları yüzünden benim ona iyi insan demeye dilim varmıyor.Babalar gününü böyle atlattık ya,bayram geldi.Dedim ki hadi bu yaşıma kadar hiçbir bayramda babamla olamadım,bunda şansımı deneyeyim.Aradım babamı,Denizli'ye babannemin yanına gittiğini öğrendim.Tüm aile toplanmışlar;halalarım,amcam,daha tanımadığım bir sürü insan..Hiçbirini tanımıyorum.Annem bayram seyran aratır hep kutlarım günlerini o kadar.Bunca olanın tek bir sorumsuzu var işte,BABAM. Yaşadığım en kötü deprem,hayalkırıklığı..Hiç kesmediğim umudum.Bir yandan korkum.Karışık bir yazı oldu farkındayım.Çünkü babama karşı duygularım aynen bu şekilde karmakarışık.Normalde yazdıklarımı okur öyle paylaşırım.Bunu okuyup düzeltme gereksinimi duymuyorum.Eksik gedik ne varsa,ne hissettiysem.. Ha bu arada babam iyi..Göremedim ama iyi..Umarım iyi olup,iyi kalmaya devam eder.Babama hep sinirlendiğim zaman annemin dediği gibi "öyle söyleme,bir yerlerde nefes aldığını,sağlıklı olduğunu bil yeter.."

10 Temmuz 2016 Pazar

YARDIMSEVER ÜLKEM!

Herkese merhabalar! Bilgisayar karşısına geçip,yazı yazmaya yeniden başladığıma ben bile inanamıyorum.Birkaç kere üst üste geri döneceğim diyip her defasında sözümden caydım.Bir daha böyle olmaması temennisiyle.. Kafamda yazılmayı hevesle bekleyen birden fazla konu varken gündemimize sessiz kalamadım.Bahsedeceğim konuda herkesin bir fikri var..Çünkü Suriye konusu artık hepimizin konusu.Çünkü kafamızı çevirdiğimiz her yerde Suriyeli mülteciler var.. Benim net olarak bu vatandaşların varlığını hissetmem bu yılın kış aylarında oldu.Hergün yaka değiştirdiğim,toplu taşımaları sık kullandığım için televizyonlarda yayınlanan haberlerin görünenin yalnızca üçte biri olduğunu anlamam çok zamanımı almadı.İlk başlarda metrobüste denk geldiğim,mendil satan küçük çocuklara herkes kadar,elimden geldiğince yardım etmeye çalıştım.Çünkü çocuklardı..Konuşmadılar..Sadece yanağımı öpüp mendili uzattılar..Zaten seslerini duymama ya da kim olduklarını bilmeme gerek yoktu.Sonra yollarda,çevremde büyüklerini görmeye başladım.Birkaçıyla konuşmayı denedim,dilimizi bilmiyorlardı ama yinede farklı bir dille anlaştık onlarla.Söyledikleri kadarıyla evet hepsi Suriyeli'ydi;ülkelerindeki durumdan kaçmışlardı,gecekondulara yerleşmişlerdi,zordu ama idare ediyorlardı..Kış bastırdığı vakit inanın içim acıdı.Neredeyse her biri yanlarında bebekleri,çocuklarıyla dileniyorlardı..Ve üstleri başları perişandı.Ayakları çıplaktı..Sağolsunlar aç,açıkta birini görünce dayanamaz bizim insanımız.Gördüm.Atkısını veren oldu,kollarından tutup mont almaya götüren oldu,ayakkabısını veren oldu.Bir gün girdiğim bir derste hocamız "Bakın Türkiye nasıl sahiplendi tüm mültecileri.." diye övüne övüne konuştu.O an hocaya karşı "ANLAMADIM? SAHİPLENDİ DERKEN? ADAMLAR SOKAKTA DİLENİYOR,ADAMLAR AÇ,ÜSTLERİ BAŞLARI PERİŞAN! NEYİN SAHİPLENMESİ YAHU?" diyip alevli bir giriş yapmak istedim.Yapmadım.Neden bilmiyorum,anlatsamda anlamayacak gibi bir tavrı vardı.Zaten amfiye döndüğüm zaman herkesin suratı aynı gururdan parlamış gibiydi."Yaptık,biz yaptık! Herkes kapı kapatırken Suriyeli mültecileri biz aldık!" O an anladım ki bu insanlara uzatılan yardım eli amacından çoktan sapmış,gövde gösterisi olmuş.Ha eğer öyle olmasaydı nasıl olurdu biliyor musunuz? Sayısız,plansız bir şekilde ülkeye sokulan bu insanlar için bir istihdam şekli düşünülürdü.Ülkenin her yanına düzensiz bir biçimde dağılmalarının yerine onlara kurulacak büyük bir alan,kalacak yer+iş olurdu.Ütopik konuştum değil mi? Kalacak yer ve iş dedim.Suriyeli insanlar için çözümler düşünmeye başlamışken bir an döndüm ülkeme baktım.Yazık..Benim ülkemin her yanı da evsiz,yurtsuz,yardıma muhtaç insan doluymuş.Diploması elinde ancak iş bulamadığı için "ne olsa yaparım" diyenleri bile unutmuşuz. Biz dünyaya göğsümüzü gere gere konuşurken kendimiz ne haldeyiz sorgulamamışız bile.. Peki şimdi ne oldu biliyor musunuz? Suriyeli mültecilerin vatandaşımız olup olmaması sorunu. Bakın düşmüşe,yardıma muhtaca el uzatılır elbet.Ama daha toplam mülteci sayısını bile hesap edemeden,yapılacak devlet desteğini onu bunu düşünmeden,bizden alıp onlara verecekken ve bizde de yokken... Olayın hiçbir siyasi boyutunu yazıma katmadan devam etmek istedim.O yüzden savaştan kaçmanın etikliğinin tartışmasının bana kalmadığını düşünüyorum.Evsiz barksız kalmakta zor,sevdiklerini kaybetmekte.En zor olanı vatanını kaybetmek.Biz bırakır mıydık diye soruyorum kendi kendime,bırakmazdık demek belki kolay geliyor ondan düşüncelerimin parçalı bulutlu olması. Nereden biliyorum bırakmayacağımızı sizce? İçimdeki vatan sevgisinden mi,bayrağımın güzelliğinden mi,toprağımın güzelliğinden mi? Her gün ama her gün duyduğumuz şehit haberlerinden.Mehmedimden gelen o haberlerden. Benim ülkemin açlığı,işsizliği,sıkıntısı,benim şehidim "mülteci sorunu" kadar konuşulup,tartışılmıyor.Alışılmış birer haber gibi bültenler arasına,gazetelerin magazin köşelerinin altlarına sıkıştırıp geçiyorlar.Bakın bugün yine şehit haberi var.Duydunuz mu? Yazımın bu kısmına kadar geldiniz ve okumaya hala devam ediyorsanız eğer belki sizde "şimdi o konuya bile bu konuları neden bağladı,hep böyle yapıyor,hep muhalefet" diyebilirsiniz.Ama benim esas gündemim inanın o konular.Olması gereken de bence o. Unutmayacağım her gün gelen şehit haberlerini,ülkemdeki açlığı.Şehidimin baba ocağının yıkık döküklüğünü,ayakta durmaya çalışan aileleri,eşleri,annesiz ve babasız kalan çocukları..Bu ülkenin bağrına basması gereken esas insanları.Eğer bahsettiğim insanların durumlarının tamamı düzeltilecekse,buyurun lütfen çekinmeyin Suriyeli mültecileri de vatandaşımız yapın.Sonuçta biz gelenleri buyur etmesini,bizden kabul etmeyi de biliriz.Esas bahsetmek istediğim konu umarım saptırma düşüncelere uğramadan iletilir sizlere.Birkaçta fotoğraf eklemek istiyorum yazının sonuna.Unutmadım,unutmayacağım diye.

22 Mayıs 2016 Pazar

Kendime Yeni Bir Ben...

"Kendime yeni bir ben lazım!" diye bir şarkısı vardı Sertap Erener'in..Blog yazımın girişini nasıl yapsam nereden başlasam diye düşünürken aklıma geldi.Dedim ki akışına bırakayım cümleleri..Kurgulamadan,ne geliyorsa dilime onu dökeyim yazıya..Uzun zaman oldu buraya yazmayalı.Bir buçuk hatta neredeyse iki ay..Yokluğumu hissetmediniz biliyorum.Çünkü benim canım okuyucu kitlem sizde eminim benim kadar yoğundunuz bu süreçte..Yaşadığımız hayatlara bakılınca yoğun geçmeyen günümüz yok..
Yazmaya fırsatım olmadı dersem yalan olacak,fırsat bulmayı istemedim demeliyim.Yapılan her işte olduğu gibi,üretim yapmak için de yaşamak gerektiğine inanıyorum.Ancak bu "gelişigüzel" bir yaşamak değil,"kaliteli" yaşamak.Acı bile tam anlamıyla hissedildiği zaman üretebilir insan.En iyi yazılar,resimler,şiirler...hep doruk noktalarında ortaya çıkar.Ya en tepedesindir ya da en dipte.Geçirdiğim süre boyunca -şimdiki zamanda dahil- şükür dibi görmedim,fakat en tepeye de çıkmadım.Hep stabil kaldım.Bu yüzden üretebileceğim düşüncelerim olmadı,kafa yormak istemedim,kendi yağımla kavruldum bir süre..Eğer bu kısmı geçecek ve somut bir bahane bulacak olursam da;derslerim gerçekten çok yoğundu,çok yoruldum.Sonunda finallerim bitti,okulum bitti! Ve geri döndüm!
Şimdi ise kocaman ve ütopik bir hayalle,büyük beklentilerle,gelmeye hazır haberler,sınav sonuçlarıyla zirveye ulaşmış bulunuyorum.Kafamdan yazıya dökmek için tıkır tıkır fikirler akıyor.Bazılarına yetişemiyor ve bir köşeye attığım ajandamı yerinden oynatıyorum.Yine favoriler mi dersiniz,kitaplar mı,birçok konuda konuşmaya hazır bir ben mi..
Bu arada hayatımda meydana gelecek bu değişiklikler öyle ilginç ki yerle bir olursa hep birbirine yakın zamanlarda olacak..Ve bende yerle bir olacağım..
💗 Bir de sevgili tıvtıvlar "bir gece ansızın gidebilirim" 🐛 Blogu gizleme gibi düşüncelerim de var.
Yani dibimi,sonumu,depresyonumu  görmeyin diye canıııım! 
💗Son olarak üzgünüm ancak bundan sonra anonim mesajlara,maillere cevap vermeyeceğim.
Beni tedirgin eden şeylerin,iyi niyetimi suistimal ettiğini düşündüğüm için olumlamalarla yaklaşmamaya karar verdim.
Sevgiler🌸

23 Nisan 2016 Cumartesi

23 Nisan

Bugün çok güzel,cıvıl cıvıl bir gün.
Sebebi tabiki belli 23 Nisan! 🇹🇷🇹🇷🇹🇷💗👫👬👭
Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı👯💃🏼 

Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün,tüm dünya çocuklarına hediye ettiği bu bayram her yıl coşkuyla kutlanmalı! 
ATA'ma,bizlere böyle güzel miraslar bıraktığı için minnettarım.
Gelceğin teminatı olarak gördüğü çocuklara duyduğu sevgi,yaptıkları,inancı..Her biri ışığımız olsun,o yolda ilerlemeye devam edelim istiyorum.
Egemenlik Bayram'ımızın ne anlama geldiğini,bu egemenlik için ne mücadeleler verildiğini unutmayalım,başta çocuklar olmak üzere herkese anlatalım istiyorum.
Atatürk sözlerinden:
🎀 "Çocuklar geleceğimizin güvencesi,yaşama sevincimizdir. Bugünün çocuğunu yarının büyüğü olarak  yetiştirmek,hepimizin insanlık görevidir."

🎀  "Küçük hanımlar, küçük beyler!

Sizler hepiniz geleceğin bir gülü,yıldızı ve ikbal ışığısınız.

Memleketi asıl ışığa boğacak olan sizsiniz.

Kendinizin Ne Kadar Önemli, Değerli Olduğunuzu Düşünerek Ona Göre                 Çalışınız.Sizlerden Çok Şey Bekliyoruz."


🎀 "Çocuklar her türlü ihmal ve istismardan korunmalı ve onlar her koşulda yetişkinlerden daha özel ele alınmalıdır."


🍭Tüm çocukların günü kutlu olsun.Ama içim biraz buruk yazıyorum bunu.Allah'a şükür bizim çocuklar mutlu,istedikleri çoğu şeyi yerine getirmeye çalışıyor ailedekiler..Peki ya diğerleri? 

Şehit çocukları,sokakta mendil satan,ayakkabı boyayan çocuklar,maddi imkansızları yüzünden okula gidemeyen çocuklar,Doğu'nun en ücra köşesinde kmlerce yürüyerek ayağında ayakkabısı,üzerinde kabanı olmadan okuluna varmaya çalışan çocuklar,hasta çocuklar,çocukluğunu yaşayamadan büyümek zorunda kalan çocuklar..En çokta sizin bayramınız kutlu olsun kardeşlerim! 

Onları da unutmayın olur mu büyükler? Gördüğünüz zaman başlarını okşayın..

Kayıp değil,kazanç olur sizlere..Geleceğimiz onlara bağlı.. 







9 Nisan 2016 Cumartesi

3 Film..

Herkese Merhabalaaar! Yine havanın güzelliğinin tüm kötülükleri emdiği bir gündeyiz.Hava mis gibi,pırıl pırıl,sıcacık.
İnsanin yüz tane derdi kederi de olsa dışarı çıkıp bir nefes almak,soluklanmak istiyor.Bende güzelim havayı içime soludum,enerjimi topladım şimdi sizlere tavsiye olsun diye filmler yazayım istedim.Ara ara "bana film önerir misin?" tarzı sorular soruyoruz tanıdıklarımıza.Bunlar da belki ilginizi çeker bir gün izlemek istersiniz:) 
Üç tane film belirledim,daha doğrusu bu yazıyı yazmayı kararlaştırdığım an üç film geçti gözümün önünden.Bendeki etkileri anlayacağınız bu denli yoğun.Daha çok sevdiğim/daha az sevdiğim gibi bir sıralama belirlemeden başlıyorum yazmaya: 

🎬 3 Idiots --->
-Benim Bollywood filmleri ile tanışmamı sağlayan bu filmle aynı zamanda Aamir Khan ile de tanışmış oldum.
*Sonradan Aamir Khan'ın yapmış olduğu birçok filmi izledim:My Name is Khan,PK..gibi ve her birine hemen hemen tam not verdim..Bence çok değerli bir adam.*
-Söylediğim gibi film bir Bollywood yapımı.Ve 2009 tarihliymiş.Ben filmi yanılmıyorsam lise dönemimde izlemiştim.
-Gerçek ve pratik zekanın,arkadaşlığın,sorunlarla mücadelenin ve tabiki sonunda güzel bir öğüdün olduğu harika bir filmdi.
-Filmi izlerken ağladım.Çok saf,temiz duygular hissederek.
-Ve çokça da güldüm.Günümüz komedisi yalnızca argo kelimelerle sağlanırken,-yanlış hatırlamıyorsam- filmde hemen hemen hiç argo kelime yoktu.
-Filmin bana göre tek kötü yanı,izlediğim tüm Bollywood filmlerinde denk geldiğim müzikal kısmı.O kadar uzun ve sıkıcı geliyorlar ki bana,ileri tuşuna basmaktan kendimi alamıyorum.Ama sanırım filmlerin Bollywood filmi olmasını sağlayan önemli unsurlardan birisi de o bölümler.
-3 Idiots filmini izledikten sonra kendinizi bir süre "all is well" mottosuyla bulabilirsiniz.Benden söylemesi:) 

🎬 Frida --->
-Eğer hala Frida adını duymadıysanız,filmi izlemeden önce Frida Kahlo kimdir diye bir araştırma yapmanızı öneririm.
Size en kısa tanımıyla;aşkı,hayatı,politik yaşamı ve acıları ile tanınan bir ressam diyebilirim.
-Frida Kahlo bana göre bir idoldür.Odamda portresi yer alıyor.Dolayısı ile onu anlatan bu filmde benim için çok kıymetli.
-2saatlik bir film.Frida Kahlo'yu Salma Hayek canlandırıyor.Ve öyle muazzam bir "Frida" olmuş ki,oynamıyor,yaşıyor.Üzerine cuk oturan bir kostümü giymiş Hayek.Bu kostümü -eğer filmi izlerseniz anlarsınız- bence herkes taşıyamazdı.Çünkü Frida,klasik bir kadın tanımının çok dışında.
-Filmdeki başarı onlara 6dalda Oscar adaylığını da getirmişti.
-Filmi izlerken başlarında değil ancak sonralarda ağladığım oldu.Nasıl bir ağlamak biliyor musunuz? Acıyı hissedermiş gibi,bir yakınınızın acısına üzülürmüş gibi.Bu filmdeki duygularım yoğun,hırçın,kızgındı.Kızgın tanımı o aklınıza ilk düşen kızgınlık değil.Daha başka bir şey.
-Bana fazla soğutucu gelmedi ancak filmin içinde politikada kendine yer bulmuş.Hani haberiniz olsun,sonra karşıt görüştü oydu buydu denilmesin..
-Ve olmazsa olmaz hafızamdan silinmez bir iki replikle Frida'yı uğurlayayım:
*Beni anlamadın demeyeceğim. Beni anladın. Zaten en dayanılmaz acı buydu. Sen beni anladın. Anladığın halde canımı yaktın* -Biricik aşkı Diego'ya söylemişti..

*Sözün boşlukta seyahat edip benim yıldızlarım olan hücrelerime ulaşıyor, sonra senin hücrelerine gidiyor ki onlar da benim ışığım.* -Herhalde birisi bana bu cümleyi kursa anlayabilmek için uzunca bir çaba sarfeder,sonra cümlenin güzelliğine karşısında bir ömür aşık kalırım..

🎬 Leon:The Professional --->-Leon filmini ne kadar sevdiğimi anlayabilmek için Twitter hesabımdaki arka plana bakmak yeterli olacaktır sanırım.
-Sonuna en çok üzüldüğüm,Leon'a aşık olduğum filmdir kendisi...
Şimdi Leon'un karizmasından ya da idealliğinden bahsetmeyeceğim..Ama öyle işte..
-Natalie Portman'ı anlamlandır derseniz bir Leon filmini,bir de Black Swan filmini önünüze sunabilirim.
-Mathilda! Ve tabiki Leon sevgisi..Filmi anlatmaya başlarsam tamamını döküleceğim için tanımlayamıyorum.
-Sadece izledikten sonra kafanızda "çocukla koca adam filme bak" vs yargısı oluşabilir.Ne diyeyim,kovun onları..
A bir de filmi izlemeye karar verirseniz,bizim tvlerimizde yayınlanan hali ile değil orjinal haliyle izlemeye özen gösterin.Diğer türlü kırpık anlaşılmıyor hiçbir şey.


🎈🍭 Hayatımda ilk defa filmleri bu şekilde yazarak anlatmaya çalıştığım için batırmış olabilirim.
Ama bir arkadaşınızdan film tavsiyesi almışsınız gözüyle okuyun,ilginizi çekerse daha ayrıntılı yorumlar için yorumcuların söylediklerine bakarsınız:) 
Üç yabancı film yazdım,Türk filmlerine de yer vermek istiyorum.Bakalım tepkilerinize göre onlardan da birkaçını seçip  paylaşabilirim:) 
Sizin de tavsiyeleriniz olursa her zamanki gibi bekliyorum.Mail adresim,sosyal medya hesaplarım hep açık☄ Sevgiler💟












29 Mart 2016 Salı

Nisan,Bana Getirdikleri..

Herkese merhabalar! Hoşgeldin Nisan diyerek karşılamak istiyorum bu yazıyı.Bahar,en sevdiğim mevsimlerdendir.Buna karşılık bize baharı getiren Nisan ile aram/aramız maalesef pek iyi değil.Annem için hep kötü başlamış,kötü gitmiş yıllarca.Ayrılıklar,işlerin bir anda yolundan çıkması....Son olarak beni de Nisana küstüren:vefat.En büyük teyzemi 1Nisan'da toprağa verişimiz.
Bunları anlatmayacaktım aslında,Nisan temalı başka yazılar yazacak,çiçekler böcekler paylaşacaktım burada.Her tarafa hakim olan lalelerin güzelliğinden,güneşin gözlerimi almasından hatta çillerimden falan bahsedecektim.
Spotify'da "karışık liste" içerisinden bir şarkıya denk gelene kadar.
Bilir misiniz bilmem,Yavuz Bingöl'ün bir seslendirdiği bir şarkı vardı "Kara Tren" adında.(Şimdilerde Yavuz Bingöl'ü pek sevmiyorum.Ama doğuluydu sanırım kendisi,anne tarafım Azerbaycan'dan Kars'a geldikleri için,severiz biz Doğu insanını.Ufak bir ayrıntı olacak ama,saygılıdırlar;bir büyük içeri girince ayağa kalkılır,saygı için düğmeler iliklenir,misafirperverdirler,sıcakkanlıdırlar..Benden o taraflara selam olsun bu vesileyle..)
Annem o şarkıyı ne zaman dinlese,dedemi hatırlardı hep.Dedem TCDD Müfettişiydi.Şarkı onlarcasının arasından kulağıma gelince,bir anda annemi aldım gözümün önüne.Onun hissettikleri,yokluğa duyduğu özlemi içime doldu sanki.Sonra da teyzemi hatırladım.
Ailemden iki can,annemin iki canı.
Bazı şarkılar var,insanın anılarıyla ilişkilendirdiği.Annem için de bu böyle.Dedemi,teyzemi,belki geçmişini,çocukluğunu hatırladığı birkaç şarkı var,daha doğrusu şuan hatırlayabildiklerim var.Bırakacağım buraya.
(Annem Kazancı Bedih'in sesini,dedemin sesine çok benzetirmiş..)
Linklere tıklayıp dinlediğiniz zaman size hiçbir şey çağrıştırmayabilirler.Ama bizde derin izler olup,kaldılar.Nisan genel anlamıyla böyle geçer yani..Biraz hüzünlü,bol özlemli.
-Dedem ve Ananem...
-Annem,dedem ve ben..
-Ve teyzem...
Dedemi kaybettiğimiz zaman 3yaşındaydım.Pek tatmadım acıyı.Teyzem ilk büyük kaybım oldu.
Annemler 7kardeşti.Sakine Teyzem 7kardeşin en büyüğü,ananemin ilk çocuğu,ailenin en naif olanı.
Böyle söylüyorum çünkü Sakine Teyzem'in işle güçle bir alakası olamazdı.
O benim elleri her zaman ojeli/manikürlü,kırmızı ruju her zaman dudağında,sarı saçlı,yeşil gözlü,boynunda taşıdığı kolyesinde birçok kolye ucu olan,bakımına kokusuna çok önem veren teyzemdi.
Gezmeyi,eğlenceleri,düğünleri çok severdi.
Son zamanlarında telefonunu alır ve hemen hemen hergün,herkesi arardı.
Kilo probleminden dolayı hasta oluşundan,ani vefatından,buralardan erken gidişinden yazmayacağım.
Severdim ben teyzemi.Akçay'da oturuyor diye uzaktı bize,belki ondan dolayı özlemini çok çekmezdim.
Ama şimdi S ile Ş arasında söylediği ismimin baş harfiyle,adımı teleffuz edişini,"Şeboş" diyişini özlüyorum.
Haberi aldığımız akşam ananem bizdeydi.Önce yoğun bakımda dedi annem bana,bir yukarı teyzeme çıktı,bir aşağı indi,ne yaptığımızı pek bilemeden ananeme türlü bahaneler söyledik bir şey farketmemesi için.Ananem o gece anneme sürekli "Sakine" dedi.İçine doğmuş gibi,hissetmiş gibi..
Gece yarısı dayanamayıp anneme "götürelim ananemi teyzemin yanına,ya son defa görecekse? neyi bekliyoruz!" diye bağırdığım zaman,teyzemin buraları çoktan bırakıp gitmiş olduğunu öğrendim.
Annem ananemin uyuyuşuna bakıp,"bu gece son rahat uykusu Allah'ım,bundan sonra hiç böyle uyuyamayacak." diye ağladı.Ananem şu gün oldu,gerçekten de hiç bir gece rahat uyumadı..
Ertesi gün hayatımda yaşadığım en kötü gün olabilirdi.Ananemlere gittik,ananemin çayına birkaç tane sakinlestirici attık.Kötü haberi kuzenlerim,teyzemler,herkes bir anda eve girince ananem öğrenmiş oldu.
Bakın arkadaşlar,ben hayatımda böyle saf bir acıya tanık olmadım.Benim kuş gibi,küçücük ananem haberi öğrendiği zaman dev gibi kuzenlerimi itip,gitmeye çalıştı.Nereye olduğunu bilmeden..Gözleri döndü.Baygınlıksa bayılmadı ama daha kötüsünü yaşadı.Saçını başını nasıl yoldu,o elleriyle o yüzünü nasıl yaraladı.
Günlerce belki ananemin gözündeki yaş dinmedi.Kıpkırmızı gözaltları,kısılan ses,"kuzu" gibi inler mi bir insan? Öyle inledi.
Bu yazdıklarım inanın yaşarken hiç kolay değildi,şuan yazıyorum,yazarken de hiç kolay olmadı.
Böyle karşılanan bir Nisan,elbet hoş başlamıyor bizim için.
Bana onları hatırlatan iki şarkı da:
Allah iki dedeme de,teyzeme de,bir tanıdığımın "çok büyük adam" olan babasına da,Şehitlerimize de,kimsesizlere de tüm ölmüşlerimize rahmet eylesin.Mekanları cennet olsun.

🍂Ne olur bu yazımdaki yoğun hüzünden sıkıldıysanız bile kızmayın bana.Baharı anlatan güzel şeyler yazamadım,bunlar döküldü içimden.Hepinize sevgiler💗






28 Mart 2016 Pazartesi

Protein Tozu Kokulu Erkekler!

Hepinize merhabalaar.Beni tanıyan insanlar yıllardır spor salonuna kayıtlı olduğumu,2gün gidip geri kalan 363gün gitmediğimi iyi biliyorlar:) Biraz salonun kalabalık oluşunu sevmediğimden,biraz sadece ağırlıklardan ve bacak/kalça çalışmaktan hoşlanıp diğer hareketleri yapmamak için direttiğimden,biraz da tembelliğimden sporda devamlılığımı sağlayamıyorum.
Dönüp etrafıma bakıyorum,kilolarıyla fazla problemi olmayan kızların hiçbirisi için "spor" hala bir yaşam tarzı olmamış.Zorunluluk hissetmiyoruz.Yani acil durum moduna gelmeden spora gitmeyi kesinlikle reddediyor ya da  erteliyoruz.Biz kızlarda,en azından benim çevremde gözlemlediğim hal böyleyken,erkekler aldı başını gidiyor! 
Önceden spor salonu ve erkeği birleştirdiğiniz zaman insanların %90'ından "ortam yapmak içindir" cevabı alabilirdiniz.
Şimdi ise spora başlayan erkek yaklaşık bir yıl içinde Herkül olarak size geri dönüyor.Ve o spor süresi içerisinde bırakın kız peşinde koşmayı,azimle kaldırdığı ağırlıkların videosu çekilirken kafasını kaldırıp etrafına bakmıyor bile.
Erkekler birbirleriyle yarış içine girmiş durumdalar.Bu biraz ürkütücü😱
İyi yanı ne biliyor musunuz? Çılgınlar gibi düzene oturuyor hayatları! İnanamıyorum ya! Mesela sabahın 8'inde kalk desem beni öldürme potansiyeli olan insan,eğer spor yapması gerekiyorsa koştur koştur gidiyor sporuna! 
Bir başka artısı çoğunlukla yiyecek ihtiyaçlarını özenle karşılıyor,alışverişe gidiyor ve yiyeceklerini kendileri hazırlıyorlar! Tam hayallerdeki erkek modeli değil mi? 
Açıkçası hem sağlıkları için faydalı şeyler yapmış oluyorlar hem de "klasik Türk Erkeği" tipi değişmeye başlıyor.O göbekli,düğmesinin teki kapanmayan adamlardan olmuyor bizim nesil! 
Gerçi bana göre her şeyin fazlası zarar! Ben göbekli neslimizi de çok seviyordum,bir samimiyet vardı..
Benim erkek tanımımda erkeğin;eşinden iri yapılı,koruyup kollayacak cinste olması yeterli.Yani esasen omuz önemli.Göbek olsa da olur,baklavasız da yaşanır.
Peki kötü yanı ne biliyor musunuz? 
Yıldım,tükendim artık.Önüm arkam sağım solum kaslı vücutlu erkek.Her gün paylaşıyor bazıları fotoğraflarını,her gün! 
Bunun dışında yeter protein tozu oldu kafaları! Ellerinde sürekli üç beş hap! Hayatın tadını tuzunu unuttular! Şunda şu kadar gram protein var yiyebilirim,şunda şu kadar yağ var yiyemem..
Hayır kendi hayatlarını zindan ettikleri gibi benimkini de etmeye başladılar;
sayelerinde yulaflı olan her şey,somon,ton balığı,avokado,yumurta beyazı,muz,fıstık ezmesi,jambon,göğüs ve kırmızı et görüyorum baktığım her yerde.
Ben künefeleri götürürken bir de laf sokmaları "seni bir 10yıl sonra görürüz" demeleri cabası..
Arkadaşlar spor yapın,yapmayın demiyorum.Ama gözünüzü seveyim gram sayacak,bize eski şişko erkeklerimizi arattıracak duruma da gelmeyin🙁
Şimdi size sporun ve tabiki çalışmanın mükemmel hale getirdiği bir tanıdığımdan da bahsedip kapanış yapmak istiyorum.Özellikle Snapchat hesabında: aldığı besinler,alışverişleri,sporu konusunda çok aktif.İlginizi çekerse mutlaka ekleyin derim.Sosyal medyalardaki profillerini aşağıya bırakacağım.Kimden bahsettiğimi merak ediyorsanız,herküllerin herkülü Burak Altınay.
Burağı spordan önceki zamanında da tanıyordum.O zaman da kızların %99'unun "kim bu?" diye sorduğu birisiydi.
Ama spora bir başladı,eksik neyse tamamlandı.Tanıdığım için ya da övmek için söylemiyorum bunu,gerçekten böyle olması gerekiyormuş.Burak dediğin böyle olurmuş💪🏽💪🏽💪🏽
Kendisinin şimdiki halinden fotoğraflarını ekleyeceğim,beyler olacaksanız işte o bu gibi değil,Burak gibi olun.
Sporu kendisi için yapıyor,yaptığı şey yakışıyor,düzenli yaşıyor ve hazırladığı öğünler müthiş! 
Yani demem o ki,zorlama olmayın.
Gösteriş merakına bürünmeyin.
"Burak gibi olun" lafımı,Burağın vücudu gibi vücut yapın olarak algılamayın.
Herkese üçgen vücut yakışacak ya da herkesin kolları kafamın iki katı olacak diye bir kural yok.
Sadece onun düzenini,azimini örnek alın.
İyi bir görüntüye sahip olmakla egolarınız arasındaki dengeyi düzgün kurun.


💟Instagram Hesabı: altinayburak
💟Snapchat Hesabı: burakaltinay 
👊🏻👊🏻Fotoğraflarını paylaşmama izin verdiğin için Burak sana ayrıca teşekkür ediyorum.🏋🏼 

👊🏻Son olarak umarım yanlış anlaşılmaya meyilli bir yazı olmamıştır.
Herkes olduğu gibi de çok güzel💗
Ama bu kadar çalışıp,harikalar başaranlar aynanın karşısına geçip gururla kendilerine bakabilirler🎈
Hepinizi seviyorum sorular yorumlar her zamanki gibi bekleniyor,iyi geceler 💤 

27 Mart 2016 Pazar

Beni Tanıyın

Herkeeeese merhabalaaaar! Çoooook mutluyum! Uzata uzata yazmak istiyorum bu şekilde.Yıllardır yazdığımı,önceden de blogum olduğunu ve sildiğimi söylemiştim.Beni buradan tanıyanlar sanırım hayatım hakkında bu kadar,belki bunun biraz daha fazlası bilgiye sahip.
Onun dışında yanyana olupta,gerçek anlamda birbirimizi tanımadığımız çok insan var.
Blogumu okuyupta hakkımda bilgi sahibi olmak isteyenler için yazmak istedim bu yazıyı.
Ancak benim kendimi anlatmam pek doğru olmayacağı için,10soruluk bir anket benzeri yazı hazırladım ve bazı yakınlarımdan cevaplamalarını rica ettim.
Gelen cevaplar o kadar net,o kadar ben ve o kadar güzel ki mutluluktan uçuyorum bu yüzden.
Sanırım şu zamana kadar bloguma en severek attığım paylaşım olacak bu.
Gerçekten bayılıyorum hayatımdaki insanlara! İyiki varlar! 
Bana gelen cevapları,secreenshot olarak değil,yazı haline çevirip buraya aktardım.
Bazen bilgisayardan açınca sıkıntılar olabiliyor.
Her birini tek tek çıkartıp,saklayacağım da.
Çok ama çok keyif aldım okurken,umarım bu yazı beni tanımak konusunda size yardımcı olur.Sizinde hoşunuza gider.
İşim var gücüm var demeden,attığım an ikiletmeden soruları cevapladığınız için de size çok teşekkür ederim benim büyük ailem❤️
🎀Sorular:
1)En sevdiğin huyum?
2)En sevmediğin huyum?
3)Seni bugüne kadar hiç kırdım mi? 
Peki kendimi affettirmek icin çabaladım mı? 
4)Beni bir kelimeyle tanımlayacak olsan bu ne olurdu? (Kırılgan,sınırlı,aptal..gibi)
5)En sevdiğim tatlıyı biliyor musun? 
6)Herhangi bir rahatsızlığım var mı biliyor musun? 
7)Kendimle alakalı en sevmediğim şey ne biliyor musun?
8)Beni bu hayatta ne üzer? 
9)Üzüldüğüm Zaman ne yaparım?
10)Beni emojilerle anlatsan neler olurdu? 

🎀Veee cevaplar:
💃🏼1)
1)En sevdiğim huyun kalbindeki güzellikleri her zaman gerçekleştirmeye çalışman
2)En sevmediğim huyun çok duygusal olman..
3)Bugüne kadar beni kırmadın,o yüzden affettirmeye çalışmana gerek kalmadı
4)Seni bi kelimeyle tanımlayacak olsam sarı çiçek olurdu.Çünkü bir çiçek kadar güzel ve naifsin😂
5)En sevdiğin tatlıyı biliyo muyum,yani çikolata seviyorsun onu biliyorum
6)Midenden rahatsızlığın var maalesef
7)Kendinde alakalı en sevmediğin şeyi aştık hallettik şuan saç rengin olabilir😂
8)Seni bu hayatta Gülten Teyze'ye dair her şey grip bile olması üzer..
9)Üzüldüğün zaman içine kapanırsın😬
10)Seni emojilerle anlatsam 🙂🙃 olurdu.Bir ağlar bir gülerim ahahah..


💃🏼 2)
1)İyimser oluşunu,pozitif enerjini,sevecen ve yapıcı olmanı seviyorum
2)Üzüldüğünde ulaşamayacak kadar kapanık olmanı sevmiyorum,kapanık olmanı adeta bir panda olmanı🙄 
3)Benim sana kırılmam mümkün değil.
Kırgınlıktır o bir anlık parlamadır.Kırılmadım sana kırmadın beni hiç
Affettirmelik bir durum olmadı.Kızdığımda ya da kızdığında yapıcı davranıp arayı kapatmasını bildin ama
4)Sakin
5)Kız senin sevdiğin değil en sevdiklerin var,limonlu cheesecake extra olarak çikolatalı her şey🙄
6)Üzüldüğünde direkt midene vuruyor onu biliyorum
7)Sakinliğin olabilir,insanlara kolay kolay arkanı dönemiyor oluşun
8)Sevdiklerinin üzülmesi üzer
9)Kendine kapanırsın,sessizleşirsin
10)🤗😊😇😇😇😇😇🤓🤗🤗🤗🤗🙄🙄🙄💛💛💛

💃🏼 3)
1)En sevdiğim huyun kendin ne dertte olursan ol kötü bir şey olduğunda benim moralimi düzeltmeye çalışman,güldürmen mutlu etmen
2)En sevmediğim huyun alışveriş hastalığın ve harcanan o paralar.....
3)Beni bugüne kadar hiç kırmadın
Kırmasan bile bana karşı çok hassas davrandın,kırılmamı istemediğini çoğu kez gösterdin
4)Saf Aşık
5)Künefe
6)Mide rahatsızlığın var
7)Heralde yapmaman gereken şeyleri farkında olmadan sürekli yapıp durman veya unutacağım dediğin insanları sürekli sürekli aklına sokman olabilir..
8)Vefasızlık ve ihanet olabilir
9)Rakı içersin,güzelleş be kızım diye snap atarsın 
10)💛👸🏼💅🏼😻😈🤒🤓🤑😇

💃🏼 4)
1)Çok sessiz mülayim bir şey olman
2)Ayy aklıma gelmedi
3)Hayııır,öyle bir şey olsa çabalardın...
4)Tatlış
5)Ayy sanki bunu biliyordum,pufff profiterol olabilir mi? Çikolatayı seversin....
6)Uçuk rahatsızlığı jsdjjs
7)İnsanları çok kolay affedebilmen,kin tutamaman..
8)Seni bu hayatta gerçekten tam anlamıyla annen üzebilir...Oyyy annişine selamlar...
9)Müzik dinlersin
10)💅🏼👄💄👩🏼
11)(ekstra soru) İdolüm/İdollerim?
Tabiki Blair Waldorf.... 

💃🏼 5) 
1)En sevdiğim huyun sakinsin ve yapıcısın.Özellikle birini kırmak gibi vs bir niyetin yok.Karşındaki insanı sevmiyor olsan bile bu böyle
2)En sevmediğim huyun bir şeyleri yapabilmek için başka şeylerden vazgeçmen.Bunu maalesef üzülerek söylüyorum yavru kurt.Ama huyun birazcık böyle
3)Bir kerecik kırmıştın.Ama ufacık yani😄 
Bir saat geçmeden gönlümü almıştın.Affettirmek falan gibi bir şey olamaz zaten.Sana o şekilde hiçbir zaman kırılmam,sen benim canımsın
4)Sevecen
5)Cheesecake diye tahmin ediyorum sanki ama emin değilim😞
6)Bir şeye çok üzülürsen elin hep kalbine yakın bir yerde oluyor.Bundan dolayı kalbinde sorun mu var acaba diye düşünmedim değil.Ama genel olarak yok diye biliyorum
7)Bazı şeyler seni çok fazla etkiliyor, detaya girmeyeceğim ve bunlar senin sürekli aklına takılıyor. Düşünüp duruyorsun bazen.Kimseye doğru düzgün de anlatamıyorsun
8)Seni bu hayatta üzebilecek en büyük şey annenle alakalı olan her şeydir
9)Çikolata yiyiyorsun sanırım🤔
10)🙊😍👸🏼🙆🏼😁😴❤❤

Çok uzun olmasın diye,beş kişiden cevap aldım.Ancak söyledim ya çok çok hoşuma gitti bu durum:) O yüzden belki devamı niteliğinde bir paylaşım daha yapabilirim:) Benim hakkımda çıkan cevaplar bu şekilde:) Tanımanız konusunda yardımcı olmuş olmasını umuyorum🎀💗 Aklınıza başka sorular da gelirse mutlaka benimle paylaşmanızı isterim,sevgiler🎈