Herkese merhabalar! Bundan 15yıl önce Yalova İstanbul'a bağlıydı.Çınarcık'ta onun incisiydi.O zamanlar pek bileni,sürekli gidenler yani bir nevi yerlileri dışında turisti yoktu.Benim iki teyzemin de orada yazlığı vardı.Çınarcık'la tanışmam onların yazlıkları sayesinde olmuştu.Annemler,dedem,kuzenlerim haftasonları gelirdi.Onun dışında yıllar boyu arada gelip gidenleri de saymazsak kadromuz teyzem,Merih Abim,Tuana ve benden oluşuyordu.
Merih Abim benden 5yaş büyük,Tuana'da iki yaş küçük.Kuzenlerim.Gerçi kuzen demek az kalıyor çünkü yazlıkta da Pendik'te de hep birlikte olduğumuz için ben onlarla büyüdüm.Kuzenden öte bana kardeşler.Çınarcık'ta 10yıldan fazla kaldık.Her yazımızın bir kısmını mutlaka oraya ayırdık.
Tuana'yla Çınarcığa gittiğimiz ilk yıl o kadar küçüktük ki,teyzemin arkadaşları yani bizden çok çok büyük teyzeler dışında tanıdığımız yoktu.Merih Abim zaten sosyal birisidir,o zaman da sosyal bir çocuktu,hemen bir sürü arkadaş edindi kendisine.Biz onun arkadaşlarına bakar,"ayyy biz de böyle olacak mıyız acaba?" diye içimizden geçirirdik.
Çocukluğumuz gündüzleri sahilde denizden çıkmayarak,yakında bir çeşme vardı arada oraya giderek ve oyun oynayarak geçti.Akşamları ise mutlaka evden iskeleye kadar yürünür,dondurma alıp yenilir,Tuana yolu dönerken oturduğu bankta uyuyakalır ve eve kucakta taşınırdı.Yaptıklarımızın hiçbirisi büyük şeyler değildi,ancak bize büyük mutluluk veriyordu.
Tuana'yla ilk kavgalarımız,benim "özür dilerim ama özür dilemem" diyerek saçmalayışlarım,bize "siz ayrılın o zaman" dediklerinde birbirimize sarılıp ağlamamız,onun çenesini yarması,benim cam masaya düşüp bileğimi kesmem..(bu arada benim izim de o oldu.tam sol bileğimin üzeri,boydan boya dikiş.yetmezmiş gibi solağım...),akşamları dışarı çıkmak için hazırlanırken dolapta kalıp bozulan saç yağını bilmeden saçlarımıza sürdüğümüz için bitlenmemiz(susun bu Tuana'yla benim aramda bir sır,bizimkiler yıllardır neden bitlendiğimizi çözemezler;o yağı kafamıza bir ay boyunca her akşam dökmeseymişiz iyiymiş..),barbielerimizin saçlarını kesip,boyamamız,kestiğimiz saçları halının altına atmamız(ayy teyzem bunları okusa kalp krizi geçirir!) ve sayamayacağım kadar güzel anı.Hepsi çocukluğumdu benim.Tuana benim can yoldaşımdı,ben onun.O yüzden canımız hiç sıkılmadı çocukluğumuz boyunca,hiç kimseye oyun oynamak için ihtiyaç duymadık.
Zaman geçti,biraz büyüdük,biz de oradan yazlık tuttuk.
Bazı zamanlar Tutiyle ayrı kaldık.Doğal olarak yeni birilerini tanımaya başladık.
Çocukluk devrinden ergenlik devrine geçtik yavaş yavaş.
Hayatta en dayanamadığım şeyler kedi köpekler olduğu için,Çınarcık'taki ilk arkadaşlarımla tanışmama da onlar vesile oldu:) Zaten her gördüğüm yerde kedileri köpekleri yakalayıp seviyorum.Çınarcık'ın da köpekleri meşhurdur.Body'si vardır mesela.A bir de köpeklerin efendisi Ceyhun Abi var.Efsane.Ceyhun Abi demişken deyineyim hemen Merih abimin tayfasına:
Canberk(kurukafa) vardı,Melih vardı,Murat,Kaan,Yağmur(barbie,Serena Van Der Woodsen)..Ve devamı.Bizden bir önceki nesil onlardı,havalılardı yani.Erkeklerde maşallah hepsine abi demiş olmasak,nimet nimet.Al öp alnına koy,ekmek gibi çocuklar.Bu arada ben kızları yazmadım çünkü içlerinde bir tek Yağmur ablayı seviyordum,halaaa çok seviyorum!
Konuyu da dağıttım devam edeyim:Ben yine bir gün sahilin orda bir köpek gördüm.Tabi pıtır pıtır koşuyorum hemen "ayyyy ne minnnoooş" diye.Yanında da benim yaşlarımda iki kız.Biri Buket,diğeri Dilay.Orada tanıştık,hemen kaynaşıp "aa bizde şurada oturuyoruz zaten gelirsin" kıvamına geldik.Ve böylelikle ilk arkadaşlarımı edinmiş oldum.Buket benimle yaşıttı,Dilay'da benden iki yaş küçük.Onlarla takıldıkça etrafımız genişlemeye başladı,Seda,Serra,Gülen,Deniz,,Ece,Gizem ve daha sayamayacağım kadar kalabalıklaştık bir anda.Gülen ve Gizem ablamız gibiydi,Seda ikizim,Serra-Ece-Deniz ve Dilay'da küçük masum kızkardeşlerim.
Gelirsek canım ciğerim erkek kardeşlerime(ayy kızları ezmiş gibi oldum vallahi öyle değil hepiniz bebeğimsiniz...) İlk önce Göksel'le tanıştım.Sonra Gökhan ve Oğulcan'la.Hatta Gökhan'ın anlatmasına göre,biz Tuana'yla sahilden bakkala gidiyormuşuz ve o sırada Göksel'in yanında Gökhanlarla da tanışmışız.Göksel benim abim,Oğulcan'la Gökhan'da küçük kardeşim.
Bir de karşı dairemizde oturması vesile olduğu içi tanışmış olduğum Önder'imiz.Canım,kardeşim,abim ne derseniz diyin.
Gecemiz(akşam 10'a kadar dışarıda durma izni) ve gündüzümüz hep beraber geçiyordu.Artık çocuk değil birer ergendik.Kafamızı sağa sola çevirdiğimizde bizimle beraber birçok ergen olduğunu farkediyorduk.Bunun sonu nedir? Gruplaşmadır tabiki..Ay hiç sevmediğim bir grup vardı şimdi onların adlarını yazıp yorulamayacağım bile.İtici itici kızlar,onların yanından ayrılmayan erkekler.
Sonra Sincarlar vardı.Böyle yazıyorum çünkü onların grubu hep kuzendi.Geçinemediğimiz zamanlar da oldu ama hepsini severim tek tek.Eyüp,Zeki,Ahmet,Furkan..Ve tabiki Volkan.Volkan da kardeşim gibidir,onunda yeri bende ayrıdır.
Çınarcık ve benim gençlik yılım diyince;Liman,Çınarcık Marina,stadın orası,İnci Pastanesi,Kelebek Kafe,Kaktüs(Mehmet Çevik),İskele Meydanı ve Lunapark geliyor aklıma.Tabi olmazsa olmaz Kale ve Kio.
Midyeler,dondurmalar,o yağa batırılıp çıkartılan patates cipsi,milföylü pasta,pis pilav geçiyor gözümün önünden.
Ya gerçi hakkını yemeyeyim bizim pilavcının hala telefon numarası vardır bende,çok iyi bir abiydi.Oğluyla beraber gelirdi hep.Ayrıca pilavı sokak pilavıydı tamam ama pis değildi.Pilavcı abimi yedirtmem yani.
Bu arada Berkay'a da hala borcum var biliyor musunuz ya? Berkay Berkay.Bizim Berkay.Varya kaptanım,tontişim,kardeşim.O ve ailesi de Çınarcık'ın bize kattığı en iyi şeylerden:) Babişkosu,ananesi,canım Hülya Teyzem,Türkay.Ya varya onlarda şans eseri kalacak olsanız dünyanın en iyi ağırlamasına şahit olursunuz.Çokzeeeel! Yani Berkay'la aramızdaki bambaşka bir bağ çünkü aile dostlarımız.
Borcumu anlatacakken Berkay'ı anlatmak..Ya ben pilav alacaktım da 100TL verdim.Tabi pilavcı abiyle Berkay o sırada şok.Sonra benim yemeğin parasını Berkay verdi almadı da uyuz.Çocuğum yıllardır borçlu kaldım bak sinirlendim şuan:(
Biz Çınarcık'ta mangallar mı yapmadık(Gökhan ucuz et aldığı için zehirleniyorduk!),limanda mı yüzmedik,dağlara mı çıkmadık,Teşvikiye'ye mi gitmedik,6kişilik yunuslara 16kişi mi binmedik,okeyler tavlalar mı oynamadık(tamamen sallıyorum şuan hayatımda bir defa bile oynamadım,bilmiyorum)...
Daha neler neler.Çok güzeldi ya.Hiçbir şeye değişmeyeceğim yıllarım oldu Çınarcık'ta.
Tabi zaman geçti,biz büyüdük.Ben Çınarcığı bıraktım.Birbirimizden koptuk.Kızlarla hala konuşuyoruz ancak denk getirip görüşemiyoruz.
Önder'imi ayrı bir yerde tutarsam eğer(görüşemediğim için ayrı dedim),Ogi,Göksel,Gökhan benim hayatımın sonuna kadar taşımak istediğim insanlar.Her şeylerim.Fırsat bulabildiğimiz her an görüşüyoruz.Görüşemesek konuşuyoruz.Hatta her iyi günde yanyana görmezsiniz bizi ama söz konusu kötü günse asla ayrılığımız olmaz.Biz onlarla çok hayaller kurduk.Çok ağladık,çok güldük,çok dertleştik.
Hatta bir ara Önder Ogi Göksel Gökhan ve bendik yalnızca.Ben tabi reisleriyim:D:D Bakmayın,çok nazım geçiyor.Sanırım onlarda kıyamıyorlar bana.Bazen ben akıl veriyorum,bazen onlar beni uyarıyor.(Çoğunlukla Ogi ve Gökhan'ı ben dürtüklüyorum) Çocukları anlatmak için bir değil bin post atsam yetmeyecek heralde.Sadece "saf sevgi"
O grup içindeki herkes biliyorum ki bir sıkıntım var desem,koşar.Koşamasa beni bir şekilde dinler.Bende hepsine karşı değiştirilemeyecek kadar büyük bir sevgi taşıyorum içimde.
Ne güzel geçmiş yıllarım ya! "İyi dostlar biriktirdim,hepsi ailem oldu."
İşte böyle bir yerdi Çınarcık.Belki şuan anlatmayı unuttuğum birçok şey oldu ve yazıyı paylaştıktan sonra kafamı duvarlara vuracağım.Olsun..
A bir de son olarak,artık Çınarcık'a gitmiyoruz.Yalova İstanbul'dan ayrılıp il olalı çok oldu.Çınarçık'ta İstanbul'a yakınlığıyla gündeme geldi ve o kadar meşhur oldu ki.Geleni gideni belli değil,önceden adım başı tanıdığa denk gelirdiniz şimdi adım başı keko.(böyle yazınca ayıp mı oldu?) Zaten denizi falan da öyle güzel değildi,biz yıllarca sevdiklerimiz için gittik.Şimdi sevdiklerimle başka yerlerde de görüşebildiğime göre sıkıntı yok demektir.
Selam olsun Çınarcık gençliğine,sevgiler:)
27 Şubat 2016 Cumartesi
26 Şubat 2016 Cuma
Kendime Yeni Bir Ben..
Herkese merhabalar!
Bugün Caribou'ya gitmeme ısrarımla farkettiğim değişme sürecimden bahsetmek istiyorum biraz.
Öncelikle çok sık yazamadım şu sıralar.Meryem Uzerli'den öğrenmiş olduğumuz "tükenmişlik sendromu"nu hemen yapıştırayım bloga yazmama nedenim olarak.Eğer gerçekten varsa böyle bir durum,sanırım ben yakalandım.Ruhsal ve fiziksel anlamda yorgunluk sınırımı aşmış olduğumu hissediyordum.Aylardır kafamda bitmeyen ve tüketemediğim düşünceler,günde 5saatimi alan okul yolum,sabah 9 akşam 5 olan derslerim,arkadaşlarımın her birinin farklı farklı sıkıntılar yaşaması,aile içi olaylar..Derken kendimi unuttuğumun farkına biraz geç vardım.Kendime dönüp "nasılsın,iyi misin?" diye sorduğum zaman "iyi değilim" demeye bile mecalim kalmamıştı.O yüzden çoğunlukla mesaj atan insanlara bile cevap vermek istemediğim,konuşmaktan sıkıldığım,okula gitmediğim bir zaman aralığı yaşadım.
Blog için yazdım aslında farklı farklı birçok konuda,ancak hiçbirisi içime sinmedi.Yazarken sıkıldığım şeylerden,sizin okurken tat almanızı bekleyemezdim.Yayınlamadım.
Ruhsal olarak tam emin değilim ama fiziksel olarak daha dinlenmiş hissediyorum şuan.Okula gitmeme kararımsa devam ediyor.Okula gitmek için 6'da uyanıyorum,akşam 5'e kadar dersim oluyor,eve dönüşüm 8.Yol desen sürekli ayaktayım.O kadar bıkmışım ki,insanların suratına "hepinizden tiksiniyorum" bakışı atıyorum,ayıp ediyorum biraz.Sonra eve gel,ders çalış,ertesi gün yine aynı saatte uyanıp okula git.Yok be ne dersi! Ağzım açık kalıp,yatıyorum vallahi.(Bu arada arkadaşlarımın %70'ine uyuz oluyorum.Ay çeneleri geceleri açılıyor.Saat 1-2'ye kadar uyu uyuyabilirsen.İnsaf be Allahsızlar! -Tabi arada "uyu prensesim,uyu güzel kankim" demeyenleri de yok değil...-Böyle yazınca çok sinirlendim şuan,gündüzler torbaya mı girdi ya,öldürürüm bak sizi!)
Anlayacağınız böyle alacalı,suratsız emoji gibi bir şey olmuştum."😒"
Geriye dönüp baktım bi,ne kadar değiştim.İnsanlara sonsuz kredisi olan birisiyken,tahammül edemez oldum.Herkese fazla güvendiğim için "saf" lakabı üzerime yapıştırılmışken,en sevdiğim replik "sana inanmıyorum" oldu.Durup durup millete böyle davranıyorum.Bir anda 180 derece ters bir kişilik haline gelmem iyi mi oldu,kötü mü oldu çıkaramıyorum.Ama dışarıya ne kadar hasar verirsem vereyim,ben daha az zararla çıkıyorum daha az üzülüyorum ya olayların içinden.O yüzden belki de bu halim insanlara değil,kendime yaramıştır.Böyle de gaddar oldum işte.Bizim Marina'da Caribou meşhur,bende Chai Tea Latte'si başta olmak üzere orayı çok severdim.Bugün farkettim ki oradan bile vazgeçmişim."Aman gidip kendim alıp kendim götüreceksem hizmet sektörünün bana ne faydası var?" mantığı kaplamış her yanımı.Böyle ufak gözüken birçok değişime girmişim,değişmişim.
Büyümek hiçbir zaman tükenmeyen bir olgu sanırım.Sadece yaş almak değil,yaşadıklarınla yaşına yaş katmak oluyor çoğu zaman.İşte dışarıya 20'sin,için olmuş 80.
Tek bir şey farkettim.Hala sevdiklerim en hassas noktam.En çok değişmeyi istediğim konuda bırakın değişmeyi,bir gram bile yol alamamışım.
Sizinde oluyor mu böyle zamanlarınız? Yaşadıklarınız gerçekten değiştiriyor mu sizi de? Ne yaptığınıza anlam veremediğiniz davranışlarda bulunuyor musunuz?
Bir şeyden fazlasıyla nefret ederken bir o kadar da seviyor musunuz mesela?
Ve bundan dolayı kızıyor musunuz kendinize?
Amaaan işte anladınız mı beni? Kısacası KENDİME YENİ BİR BEN LAZIM. Of anlamadıysanız da çok darlandım.Yazamayacağım daha.Sağlıcakla kalın💗
21 Şubat 2016 Pazar
Kötü Günlere Uyanmak
Herkese günaydın.Aydınlık bir habere kalkmadık yine.Kötü haberler peşisıra gelmeye devam ediyor.Ve ben nereden başlayacağımı bilemiyorum.
Münevver'imiz vardı bizim,erkek arkadaşı tarafından vahşice öldürüldü."Erkeğin evinde ne işi vardı?" dediler.Münevver'in babasını,annesini,Münevver'i suçladılar.Babası "adalet istiyoruz!" dediği için reklam yapıyor oldu.
Sonra Özgecan'ımız vardı,Münevver gibi gencecikti.Gerçi şiddetin,istismarın,tacizin genci yaşlısı yoktu.Özgecan'ımız için "o saatte minibüste ne işi varmış,tek başına ne yapıyormuş,okuldan o saatte dönülür mü,kızın rızası varmış..." gibi birçok çirkin söylemde bulundular.Özgecan'ın katillerinin yüzündeki tırnak izleri ise benim ağlama sebebim,bazı insanlarında söyledikleri sözlerden utandığı an oldu.
Kocalarıyla birlikte olmak istemediği halde birlikteliğe zorlanan kadınlar var.Bu suçtur.Ancak susuyorlar.
Küçücük çocukları "gelin" yapan adamlar var.Ve vücutları acıyı kaldıramadığı için evlendirildikleri gece hayatlarını kaybeden çocuklar.Ünzile şarkısını eğer dinlemediyseniz mutlaka dinleyin.Söylemek istediğimi anlayacaksınız.
Engelli kıza tecavüz edip,elini kolunu sallaya sallaya dışarıda dolananlar var.
Gerçekten bunları yazarken üslubumu bozmamak bana çok zor geliyor.Küfür etmeyeceğim,buraya kötü sözler yazmayacağım.
Daha geçen gece Cadde'de olan taciz üzerine insanların söyledikleri sözler hala kulağımdan silinmedi.
İsimlerini hatırladığımız kadar hatırlamadığımız hatta yaşadıklarını gizlemek zorunda kalan o kadar çok insan var ki.
Bu sabah öğrendim daha Cansel'in başına gelenleri.18yaşında,lise öğrencisi.Matematik öğretmeni tarafından tecavüze uğradı.Ve ona ağır gelen bu yükü taşıyamadığı için babasının silahıyla intihar etti.
Şimdi soruyorum size;bu sefer ne diyecekler? "Etek giymeseymiş,ön sırada oturmasaymış,öğretmene soru sormasaymış" mı? Daha kötülerini bile söyleyebilirler.
Utanman gereken hiçbir şey yoktu Cansel'im! Senin hiçbir hatan,ayıbın yoktu! Ayıp o insan sıfatını haketmeyen insanın ve ona,bu olaylara çanak tutan toplumun!
Edep,ahlak dediğiniz bu şekilde bir toplum olmaksa eğer teşekkürler üstü size kalsın.
Hiçbir ülke kadını yoktur ki bu kadar fedakar,vefakar olsun.
Ancak bu ülkede kadın olmak kadar zor bir şeyde yok!
Daha geçen gün her sabah kullandığım okul yolumdan giderken 35yaşlarında adamın birisi "Pardon bakar mısınız?" dedi ve yol vs soracağını zannettiğim adama buyrun dedikten sonra "sizi her sabah bizim oradan geçerken görüyorum,sizden çok hoşlanıyorum,tanışabilir miyiz?" dedi.Şok oldum.Dondum kaldım."Haa-a-yır,tabiki hayır!" diye korku dolu bir ses çıktı benden,hemen uzaklaştım oradan.Yol boyunca bir arkama baktım,bir de sürekli birilerini aradım.Beylikdüzündeki arkadaşıma kadar haber verdim.Neydi Beylikdüzündeki arkadaşımı aramamın nedeni? Korktum.Koskocaman birisiydi karşımdaki.Onu terslediğim için sinirlenebilir,peşimden gelebilir ve beni kaçırabilirdi.Karşı koyamazdım çünkü fiziksel anlamda öyle bir gücüm yoktu.Herkese anlattım ki başıma bir şey gelirse bilsinler.
Her gün bu şekilde yaşıyoruz biz.Toplu taşımada dibimizde bitenler oluyor,ileri gidip dokunmaya kalkanlar oluyor.
En doğal hakkımız iken bu,hava kararmaya başladığı zaman tek başımıza bir yerlere gidemiyoruz.
Etek ya da elbise giyemiyoruz.Gerçi giydiğimizin pek bir önemi yok çünkü nefes alan almayan her şeye kötülük yapabilme potansiyelli sapkınlar var aramızda.
Ha bu arada içimde kalmasını istemiyorum.
"O saatte neredeymiş,okuldan mı dönülür?" tarzı yazanlara:
Dönülür kardeşim! Sabah 9 akşam 6dersim var benim.Okuldan dönüşüm yaklaşık olarak saat 9.Şimdi bu karşımdakine beni tecavüz etme hakkını mı verecek?
Ha okuldan bile dönmüyor olsam,sanane ulan bundan! Sanane! Sen bana onu,bunu,şunu söylemeyi değil;tacize tecavüze göz yummamayı öğren!
Sizi unutmayacağım,unutturmayacağım güzel,saf,temiz kızlar.
Mâtem
Yas:Ölüm veya büyük bir felâket sonrası duyulan tarifsiz acı.Mâtem....
ve
Ah:Acı,ızdırap,esef,özlem,üzüntü,öfke,keder,feryat,figan....
Lûgat365'ten alıntıladığım bu iki kelime ve fotoğraf en iyi şekilde anlatabilirdi sanırım olanları.
Birkaç gün boyunca yazmadım.Yazamadım.Üç sebebim vardı açıklamak istiyorum size:
Birincisi,acıyı yaşandığı an anlatmak canımı çok yaktığı için(acı tazeyken kaleme dökülen kelimelerin daha güçlü olduğuna inanıyorum ancak bu sefer farklıydı,yapamadım.),
İkincisi,anlatacağım olaydan önce olan olayları,benzerlerini anlatamadığım ve onlara haksızlık etmiş olacağımı düşündüğüm için,
Üçüncüsü,yaşadığımız her felaketi anlatmaya kalktığım zaman,her güne bir üzüntü bulabileceğim için.(bir ara yazmayı denediğimde her yeni günün bir öncekinden karanlık olduğunu anlamıştım.)
Yaşamaya herkes kadar devam ettiğimiz doğrudur.Ancak kötü şeyler oldu birkaç gün içinde.Aslında bu ülkede çok uzun zamandır kötü şeyler oluyor.Ne zaman derin bir üzüntüde olsam ya o an yazarım her şeyi,ya da birkaç gün konu hakkında sessiz kalıp sonra dile getirmeyi tercih ederim.Bu yazıyı yazarken de utanıyorum.Yanlış anlaşılsın istemiyorum.Beni sadece bir olay olduğu zaman onun arkasından tepki verip iki gün sonra unutabilen biri olarak bilin istemiyorum.Öyle biri değilim.Gerçi bunun analizini yapmakta bana değil,beni tanıyanlara düşer ancak en azından öyle biri olmadığımı düşünüyorum.
Soma'yı,Savcı Mehmet Selim Kiraz'ı,cansız bedeni kıyıya vurmuş Suriyeli küçük çocuğu,kocasının şiddetine maruz kalan kadınları,hayvanlara yapılan zulümleri,erişemediğimiz sosyal medyayı,patlayan bombaları,Özgecan'ı,Fırat'ımı,Dağlıca,Iğdır,Diyarbakır,Hakkari,Şırnak ve daha sayamadığım birçok ilimden gelen şehit haberlerini..Unutamıyorum.Daha birçok şey var.Bu olanların bir de siyasi yönlerinde yaşananlar var.Yazmayacağım onları,siyasi görüşümü de,kişiliğimi de,olaylara tavrımı da gizlemem.Zaten bilmesi gereken herkes haberdardır.
Son olarak Ankara'dan aldık felaket haberini.Şehitlerimiz vardı yine.
Sürekli canımızdan can gidiyor da,"vatan sağolsun" dışında bir şey söyleyemiyor insan.
Dünyalara değişmeyeceğim bir vatanım var.Ancak bu vatanda yaşamayı kabul ediyorsan,korkular içinde yaşamayı da kabul etmişsin demektir.Sen ayrı korkacaksın,vatanın bekçisi nöbetinde ayrı korkacak.
Metroda,metrobüste bir çanta ilişecek gözüne,hemen sahibini arayacaksın.Eğer kimse farketmemişse o çantayı,hayatını kaybetmiş olabilirsin.
Evine gitmek için servis kullanmak istesen,bindiğin servisin içinde can verebilirsin.
Sen iyisi mi yürü.Kilometrelerce bile olsa yürü.Ama bu seferde unutma yürüdüğün o yolların birinde bomba patlayabilir ve parçalara ayrılabilirsin.
İnsan insandan kaçar oldu üstünü başını beğenmedimi.Tehlikenin nereden geleceği hiç belli olmuyor.
Polisin,askerin,bir şerefsizin kurşunuyla hayatına veda edebilir.Daha 20'li yaşlarındayken ya da 2çocuk babasıyken,belki de yaşlı anne babasının tek evladıyken.
Nasıl canım yanıyor,nasıl utanıyorum.
Ankara olayının öncesinde 2şehidimiz vardı,sonrasında da şehit haberi aldık.
Şırnak İdil'de meydana gelen olayda Pendik'ten bir canımızın silah arkadaşıyla hayatını kaybettiğini öğrendik.Tüm aile,80yaşındaki ananem dahil,gittik şehidimizi karşılamaya.10binden fazla kişi varmış orada,sonra öyle yazmışlar.Bu sayı az mıdır çok mudur düşünemedim bile.Sadece daha çok olmalıydı dedim.Daha fazla kişi olmalıydı.Giden sadece bir can değildi.Şehidimiz Burak Güneş'in annesi babası,ablaları,daha sadece nikah kıyıp göreve geri döndüğü düğün bile yapamadığı eşi..Onları görünce toplumda çok duyduğumuz bir söz var "Şehit cenazeleri hep fakir evinden çıkıyor...." ve türevleri tarzında.O geldi aklıma.Cenaze geldiğinde ve giderken ağlamaların yanı sıra,herkesin telefonu elindeydi.Bilmiyorum,o acı esnasında telefon kaldırıp çekmek gelmedi içimden.Bir tek bu acı geçmesin aklımdan,şehidimle vedalaştığım son an olsun diye giderken çektim fotoğrafını.
O kadar yakınında,gencecik,bir hafta önce varken bugün yok.Neden yok? Senin için yok.
Allah tüm şehitlerimize rahmet eylesin bir kez daha.Mekanları cennet olsun.Hakkım helal olsun..Biz hakkımızı helal ediyoruz,önemli olan onların bize haklarını helal edip etmeyecekleri.Unutmayın.Sizin için toprağa düşen bunca canın hakkı için,yaşanılanların,olanların ne kadar sorumlusu varsa unutmayın!
Hz.Ali (r.a) "Şahsınıza yapılan kötülüğü affedin, milletinize yapılanı affetmeyin."
Bu arada televizyondan izlenip ağlanınca hissedilen o acı varya,şehidini görünce dimdik ayakta kalmaya dönüşüyormuş.
Gerçi televizyonlarda çok vermedi bu haberi zaten.Gündemde Ankara vardı diye kimi 30saniyeye sığdırdı,kimi yer bile vermedi.Nefes Vatan Sağolsun filminin o sahnesi geldi değil mi böyle yazınca aklınıza? Gerçekmiş.Kim bilir kaç şehidimiz böyle saniyelere sığdırıldı?
"Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!"
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!"
İyi günler görebilmek dileğiyle..
16 Şubat 2016 Salı
Bahar Tadındasınız
Geçen yıl "seçmeli" adı altında zorunlu olarak gördüğümüz Genel Ekonomi diye bir ders vardı.Orada "görünmeyen el" diye bir kavram geçiyordu.Matematikle aram zaten kötü,sayılardan nefret ediyorum,yüzde falan hesaplayamam,düz çizgi bile çizemezken grafik hiç beceremiyorum,oran orantı adı duyunca dünyam şaşıyor.Bir de hoca alandışı dersi önemsemiyoruz diye tribe girmiş,bize makro ekonomiyle karışık bir şeyler anlatmaya çalışıyor.Durum böyleydi..Ama ben o dersten bir şekilde geçtim.Aklımda kalan tek kavram "görünmez el" olmuş,şimdi sorun tanımını yapamam.Ama ona başka bir tanım buldum,aklıma böyle yerleşti,değişeceğini de sanmıyorum.Görünmez el nedir bana göre biliyor musunuz? Senin haberin yokken bile seni destekleyen,iyiliğini isteyen insanlar olması.Sen düşüyorum zannederken bile düşmeni engelleyen,ayağa kaldıranların varlığı.
Bunu bugün böyle kodlamış olmamın nedeni ise,bloguma yorum yapan takipçilerimden birisi.Adı "Eylül Ekinoksu" pek manidar.Sanırım hesabını sadece bana yorum yapmak için açtı,kim olduğunu bilmiyorum.Ancak büyük ihtimalle tanıdığım birisi."Seni destekleyen,takip eden birileri var" mesajını bana öyle güzel hissettiriyor ki,açığa vurmadan.Ben çok sıcak hissettiğim için,beni biliyordur-tanıyordur diyorum.Düşüncelerim doğru çıkmayadabilir.Bu sadece bir örnek.Blogu sizinle paylaşmama farkında olmadan vesile olan,onun yazıları ve hesabından cesaret aldığım Elvan var mesela.Desteğini hep omzumda hissettim.Buraya hepinizin ismini yazmayacağım.Gerçekten bana güç veren çok güzel insanlarsınız hepiniz.Kardeşim,dostum,arkadaşımsınız.Blogu açtığım andan beri okuyanlar,takip edenler,bana mesaj atan bir sürü kişi.Ayrı ayrı mutluluk sebebimsiniz.
Tartışsak,kırılsak dahi bırakmayanlar,gerçekten değer verenler,öylesine ortadaki:)
Blogtan hayata akan bir konu..Siz siz olun bağıra bağıra yanınızda olduğu imajı veren herkese inanmayın.Sizi haberiniz yokken bile yücelten insanları ise sakın bırakmayın.Onlar olmasa bence "aaaah bu hayat çekilmez!"
Bir şarkı ekleyeceğim yazının sonuna.Eski blogumda genelde her yazımın altında en az bir şarkı olurdu.Hem bu geleneği devam ettirmek gibi olmasın diye hem de çok uyuz bir insan olduğum için paylaşmadım bu blogta.Çünkü bir şarkıyı paylaşsam öteki kalıyor,bende yetinemiyorum.Şarkıyla gönderme yapmak gibi değil de kendimi anlatmak,verecek sosyal mesajımın çok olması gibi bir şey...
Bugüne,bu yazıya özel;
Sevgiler💟
15 Şubat 2016 Pazartesi
Yaka Savaşları!
Herkese merhabalar.Bugün yine 251 yolculuğu yaparken hayatın anlamını falan düşünüyordum.Günde 5saatini yolda geçirince düşünecek çok şeyi oluyor tabi insanın..Sonra Boğaz'ı geçtik ve ben iki yakayı enine boyuna ölçüp biçtim kafamda.Hangisi daha iyi,daha güzel karşılaştırdım. Tabi ki kendi yakam olan Anadolu Yakası üstün çıktı! Ama size de düşündüklerimi anlatayım,kararı siz verin istedim.Eğer "hooop dur orada yanılıyorsun" dediğiniz yerler olursa mutlaka mesajlarınızı beklerim.Keyifli okumalar:)
AVRUPA YAKASI VS ANADOLU YAKASI:
1)Trafik:
Allah'ım biz bunca insan bu şehre nasıl sığmışız diyorum her gün.O kadar kalabalığız ki,arabası olanlar ayrı,toplu taşıma kullananlar ayrı.Ya bi bu kadar da yerin altında var! Siz düşünün..Anadolu'dan Avrupa'ya her gün yolculuk yaptığım için okula giderken denemediğim yol kalmadı.Vapur,otobüs,metro,metrobüs,araba..Bunların hepsi öyle ya da böyle trafik..Metrodan zaten nefret ettiğimi söylediğim için onun hakkında hiç konuşmayacağım,vapur da iki yakada da aynı kalabalıkta ancak oturacak yer bulabildiğiniz için kullanılabilir bir toplu taşıma.Anadolu Yakası'nın trafiğine gelirsek eğer,yola sabah 6-7de çıkarsanız sahilden de E5 üzerinden de her şey süper.Ama hele bir saat 8'i bulsun..Kilit! Özellikle Cadde üzerinde 9'dan neredeyse 12'ye kadar trafik oluyor.O yoldan gidenleri geçin,orada ikamet eden Cadde insanı evinden en erken 9'da çıktığı için bir de onların arabaları derken curcunaya buyurun.Arabayla yine dayanılır,otobüsle çile.Yanından vızır vızır güzelim arabalar geçerken sen kafan otobüs camına yapışmış,insanlarla içiçe..Ay rezillik:( Anadolu Yakası'nda bir de akşam 4-5 belki 6 trafiği var.O kadar da olsun artık..
Peki Avrupa Yakası? Yok arkadaş.Sabah trafiğini anlarım,akşam trafiğini de anlarım.Ancak bir yakada günün her saati nasıl trafik olabilir? Zaten yollarının nereye çıktığını arasan bulamıyosun,yolu kaçırsan geri dönemiyosun,kaderine razı olup gidicen mecbur..Benim orada görüp-tanık olabildiğim Mecidiyeköyle,Beşiktaş.Aman varya hiç gitmeyin.Büyük sabır işi..
Trafik konusunda iki yaka da eşit gibi gözükse de Anadolu Yakası alır diyorum ben..Korna sesinin daha az duyulduğu yer...
2)İnsan:
Herhalde en çok şaşırdığım şeylerden biri bu oldu.Aynı şehir üzerinde,nasıl bu kadar farklı dünyalara sahip insanlar olabiliyoruz? Bunu gerçekten kendi yakamı savunmak için söylemiyorum ama Anadolu Yakası insanı sanki daha sıcak,Şaka falan değil,bizim oralardan birini gördüğüm zaman karşıda, daha konuşmadan anlıyorum.Memleketlimi görmüş gibi sarılasım geliyor.Mesela Avrupa Yakası insanı öyle değil,daha soğuk daha temkinli ancak bizim yakada hiç sırıtmıyor.Bizse enjekte olamıyoruz bir türlü o tarafa.Olmak istemiyoruz belki,aidiyet duyamıyoruz,eve yetişmeymiş oymuş buymuş bahane kendi yakamızda daha iyi hissediyoruz kendimizi.Yabancılık çekmiyoruz.Ya böyle çok köyden indim şehire modunda oldu ama,ben böyle düşünüyorum.Bizim yakadan olup Avrupa Yakası'nı seveni gördüm ama daha ölüp biteni can atanı görmedim hiç.Ondan.Anadolu Yakası insanının davranışını,kibarlığını size ilçe sıralamasıyla bile sayabilirim.Avrupa Yakası da sayılıyor mu öyle? Nereden ne çıkacağı belli değil,çoğunlukla ya öğrenci ya turist fırlıyor bir köşeden.Öğrenciler desen daha İstanbul'a geleli bir yıl olmuş gece hayatı diye kafayı yemiş..Neyse..
Of hiç objektif bakamıyormuşum gibi geldi olaylara.Ben gözükenleri bana yansıyanları söylüyorum ama karşı tarafımda olanlara ne yansıyor onları da çok merak ediyorum açıkçası!!
3)Mekan:
Anadolu Yakası'nın Avrupa kalabalığına göre çok daha sakin olduğunu inkar edemeyiz.İnsanlar en azından yolda yürüyebiliyor..Avrupa'da sürekli hızlı ve büyük adımlar.Ayakkabın açılsa asla durup bağlayamazsın çünkü arkanda birçok insan var..Ama gelgelelim Avrupa Yakası'nın mekanları daha iyi.Anadolu'da bir sahil kesimin,marinaların,bir de alışveriş merkezi içindeki yemek yerlerin varsa,Avrupa'da bunları 10'la çarp.(Tabi o kadar insan arasından oturmak için yer bulabilirseniz:D)
Bir de iki yakada ortak olan mekanları çıkartırsanız,bizim yakada bir sokak kültürü yoğunluğu var.Çok sevdiğimi söylemiştim sanırım..Kokoreç olur,sokak pilavı olur,midyeci olur,sucuk ekmek olur,dürüm olur......Daha karşıda uykuluk denen çirkin şey hariç karşılaşmadım...Mekanlarına göre insan profili de bir tık üstte kalıyor bence.Avrupa sildi süpürdü bu kısmı..
4)Eğlence:
Yehuuu! En sevdiğim kısım.Önce şöyle bir ayrım yaptım ki Anadolu Yakası insanı bariz bira insanıdır!(biradan nefret ederim),Avrupa Yakası insanı ise şarap,şampanya!
Bizim yakada yaşayan her gencin yolu,kendini yeni bulmaya başladığı zamanlarda Kadiköy Barlar Sokağı'na düşer.Aksini iddia eden net yalancıdır! Biz bizeyiz yalana gerek yok şurada.Yaş sormayan bir bar illaki bulunacağı için o bara girilir,herkese birer bira dünyanın en büyük marifetiymiş gibi söylenir,kızlar iki yudum içtikten sonra sevdikleri çocuk yanlarındaysa sarhoş taklidine düşer..Ay neyse neyse..Ancak biz ergenliği bu şekilde atlatırken karşı tarafın şampanya ve şarap kültürüne hakim olduğunu gördüm.Hımm güzel..
Anadolu Yakasında Shot vs dışında hoplayıp zıplayabileceğiniz pek fazla kulüp tarzı yer olmadığı için ya da tamamen ruhunuzla alakalı daha ağır olursunuz..Eğlence mekanlarınız çoğunlukla meyhaneler,canlı müzikler.E tabi içtiğiniz içki de rakı! Yanında da şalgam! Mis,yarasın.
Avrupa Yakası ise gece kulüplerinin kaynadığı,bu gece barda gönlüm hovarda,çalsın sazlar oynasın sarhoşlar,storye 200saniyelik snap eklenebilecek mekanları olan bir yer.Eğlence arıyorsanız sanırım orada bulabilirsiniz.Daha çok Tequila kafaları falan mı desem?
Ben ağırabi modumu asla bozmadığım için tabiki öyle yerleri sevmiyorum..Ama güzel ya,eğlence falan orada,hayat orada akıyor..
5)Alışveriş:
Bu aklıma gelen son kategori.Aslında birçok şey kafamdan geçiyor ancak toplayamadım.Olsun be! Canım sağolsun.
Alışveriş dediğiniz zaman Anadolu Yakası aradığınız ama stokta olmayan ürünü bulabilmek için,Avrupa Yakası da Anadolu Yakası'na hiç gelmeyen ürünleri alabilmek için güzel.İkisinde de sonu bitmez kuyruklar olduğu kabul..Fakat henüz hiç gitmemiş olsam da ünlü butikler,mağazalar hep Avrupa Yakası'nda..Alım gücüne bağlı sanırım..
ikisini de dene tarafını seç diye çirkin bir reklamdan alıntı yapmak istemiyorum ama aklıma geldi..Karar sizin.Hoşçakalın:)
AVRUPA YAKASI VS ANADOLU YAKASI:
1)Trafik:
Allah'ım biz bunca insan bu şehre nasıl sığmışız diyorum her gün.O kadar kalabalığız ki,arabası olanlar ayrı,toplu taşıma kullananlar ayrı.Ya bi bu kadar da yerin altında var! Siz düşünün..Anadolu'dan Avrupa'ya her gün yolculuk yaptığım için okula giderken denemediğim yol kalmadı.Vapur,otobüs,metro,metrobüs,araba..Bunların hepsi öyle ya da böyle trafik..Metrodan zaten nefret ettiğimi söylediğim için onun hakkında hiç konuşmayacağım,vapur da iki yakada da aynı kalabalıkta ancak oturacak yer bulabildiğiniz için kullanılabilir bir toplu taşıma.Anadolu Yakası'nın trafiğine gelirsek eğer,yola sabah 6-7de çıkarsanız sahilden de E5 üzerinden de her şey süper.Ama hele bir saat 8'i bulsun..Kilit! Özellikle Cadde üzerinde 9'dan neredeyse 12'ye kadar trafik oluyor.O yoldan gidenleri geçin,orada ikamet eden Cadde insanı evinden en erken 9'da çıktığı için bir de onların arabaları derken curcunaya buyurun.Arabayla yine dayanılır,otobüsle çile.Yanından vızır vızır güzelim arabalar geçerken sen kafan otobüs camına yapışmış,insanlarla içiçe..Ay rezillik:( Anadolu Yakası'nda bir de akşam 4-5 belki 6 trafiği var.O kadar da olsun artık..
Peki Avrupa Yakası? Yok arkadaş.Sabah trafiğini anlarım,akşam trafiğini de anlarım.Ancak bir yakada günün her saati nasıl trafik olabilir? Zaten yollarının nereye çıktığını arasan bulamıyosun,yolu kaçırsan geri dönemiyosun,kaderine razı olup gidicen mecbur..Benim orada görüp-tanık olabildiğim Mecidiyeköyle,Beşiktaş.Aman varya hiç gitmeyin.Büyük sabır işi..
Trafik konusunda iki yaka da eşit gibi gözükse de Anadolu Yakası alır diyorum ben..Korna sesinin daha az duyulduğu yer...
2)İnsan:
Herhalde en çok şaşırdığım şeylerden biri bu oldu.Aynı şehir üzerinde,nasıl bu kadar farklı dünyalara sahip insanlar olabiliyoruz? Bunu gerçekten kendi yakamı savunmak için söylemiyorum ama Anadolu Yakası insanı sanki daha sıcak,Şaka falan değil,bizim oralardan birini gördüğüm zaman karşıda, daha konuşmadan anlıyorum.Memleketlimi görmüş gibi sarılasım geliyor.Mesela Avrupa Yakası insanı öyle değil,daha soğuk daha temkinli ancak bizim yakada hiç sırıtmıyor.Bizse enjekte olamıyoruz bir türlü o tarafa.Olmak istemiyoruz belki,aidiyet duyamıyoruz,eve yetişmeymiş oymuş buymuş bahane kendi yakamızda daha iyi hissediyoruz kendimizi.Yabancılık çekmiyoruz.Ya böyle çok köyden indim şehire modunda oldu ama,ben böyle düşünüyorum.Bizim yakadan olup Avrupa Yakası'nı seveni gördüm ama daha ölüp biteni can atanı görmedim hiç.Ondan.Anadolu Yakası insanının davranışını,kibarlığını size ilçe sıralamasıyla bile sayabilirim.Avrupa Yakası da sayılıyor mu öyle? Nereden ne çıkacağı belli değil,çoğunlukla ya öğrenci ya turist fırlıyor bir köşeden.Öğrenciler desen daha İstanbul'a geleli bir yıl olmuş gece hayatı diye kafayı yemiş..Neyse..
Of hiç objektif bakamıyormuşum gibi geldi olaylara.Ben gözükenleri bana yansıyanları söylüyorum ama karşı tarafımda olanlara ne yansıyor onları da çok merak ediyorum açıkçası!!
3)Mekan:
Anadolu Yakası'nın Avrupa kalabalığına göre çok daha sakin olduğunu inkar edemeyiz.İnsanlar en azından yolda yürüyebiliyor..Avrupa'da sürekli hızlı ve büyük adımlar.Ayakkabın açılsa asla durup bağlayamazsın çünkü arkanda birçok insan var..Ama gelgelelim Avrupa Yakası'nın mekanları daha iyi.Anadolu'da bir sahil kesimin,marinaların,bir de alışveriş merkezi içindeki yemek yerlerin varsa,Avrupa'da bunları 10'la çarp.(Tabi o kadar insan arasından oturmak için yer bulabilirseniz:D)
Bir de iki yakada ortak olan mekanları çıkartırsanız,bizim yakada bir sokak kültürü yoğunluğu var.Çok sevdiğimi söylemiştim sanırım..Kokoreç olur,sokak pilavı olur,midyeci olur,sucuk ekmek olur,dürüm olur......Daha karşıda uykuluk denen çirkin şey hariç karşılaşmadım...Mekanlarına göre insan profili de bir tık üstte kalıyor bence.Avrupa sildi süpürdü bu kısmı..
4)Eğlence:
Yehuuu! En sevdiğim kısım.Önce şöyle bir ayrım yaptım ki Anadolu Yakası insanı bariz bira insanıdır!(biradan nefret ederim),Avrupa Yakası insanı ise şarap,şampanya!
Bizim yakada yaşayan her gencin yolu,kendini yeni bulmaya başladığı zamanlarda Kadiköy Barlar Sokağı'na düşer.Aksini iddia eden net yalancıdır! Biz bizeyiz yalana gerek yok şurada.Yaş sormayan bir bar illaki bulunacağı için o bara girilir,herkese birer bira dünyanın en büyük marifetiymiş gibi söylenir,kızlar iki yudum içtikten sonra sevdikleri çocuk yanlarındaysa sarhoş taklidine düşer..Ay neyse neyse..Ancak biz ergenliği bu şekilde atlatırken karşı tarafın şampanya ve şarap kültürüne hakim olduğunu gördüm.Hımm güzel..
Anadolu Yakasında Shot vs dışında hoplayıp zıplayabileceğiniz pek fazla kulüp tarzı yer olmadığı için ya da tamamen ruhunuzla alakalı daha ağır olursunuz..Eğlence mekanlarınız çoğunlukla meyhaneler,canlı müzikler.E tabi içtiğiniz içki de rakı! Yanında da şalgam! Mis,yarasın.
Avrupa Yakası ise gece kulüplerinin kaynadığı,bu gece barda gönlüm hovarda,çalsın sazlar oynasın sarhoşlar,storye 200saniyelik snap eklenebilecek mekanları olan bir yer.Eğlence arıyorsanız sanırım orada bulabilirsiniz.Daha çok Tequila kafaları falan mı desem?
Ben ağırabi modumu asla bozmadığım için tabiki öyle yerleri sevmiyorum..Ama güzel ya,eğlence falan orada,hayat orada akıyor..
5)Alışveriş:
Bu aklıma gelen son kategori.Aslında birçok şey kafamdan geçiyor ancak toplayamadım.Olsun be! Canım sağolsun.
Alışveriş dediğiniz zaman Anadolu Yakası aradığınız ama stokta olmayan ürünü bulabilmek için,Avrupa Yakası da Anadolu Yakası'na hiç gelmeyen ürünleri alabilmek için güzel.İkisinde de sonu bitmez kuyruklar olduğu kabul..Fakat henüz hiç gitmemiş olsam da ünlü butikler,mağazalar hep Avrupa Yakası'nda..Alım gücüne bağlı sanırım..
ikisini de dene tarafını seç diye çirkin bir reklamdan alıntı yapmak istemiyorum ama aklıma geldi..Karar sizin.Hoşçakalın:)
12 Şubat 2016 Cuma
ŞUBAT FAVORİLERİM
Herkese merhabalar.Geçen ay blogumda favorilerimi yazmaya başlamıştım.Bu ay o yüzden yine bir favoriler listesi hazırladım.Şubat ayını da yarıladığımız için,geç olmadan size anlatayım istedim.
Kategorilerin sıralarında biraz değişiklik yaptım,bir de bir kategori daha ekledim.Eğer önerileriniz olursa mutlaka beklerim,keyifli okumalar:)
💟Ayın Favori Mekanı:
Pendik Marina! Herkes bizim küçük kasabamız Pendiğimizi dalga konusu yapmışken,güzel yerleri olduğunu da bilin istedim.Haftasonları adım atabilecek yer bulamadığınız marinamız,haftaiçleri daha sakin.(Bu arada yıllardır marinaya gideriz fotoğrafını çekmemişim bir kere bile,bir dahaki sefere mekanı çekip ekleyeceğim buraya.) Alışveriş için hayal edeceğiniz kadar mağaza yok.Ancak yemek yerleri,oturabileceğiniz alanlar fazlasıyla güzel.Size kahvaltı için Beyce Sultan ve Gimm Cafe'yi;yemekler/akşam yemekleri için ise,Çiçek Izgara(şimdiki adıyla Efendi's Izgara),Sandzak Balkan Mutfağı ve Temenye'yi önerebilirim.Bu kadarla sınırlı değil Mado'dan,Alaçatı Muhallebicisi'ne kadar bir sürü mekan var..
💟Ayın Uygulaması:
Gününün 5saatini yolda geçiren bir insan olarak artık telefonum ve içindeki sosyal medya uygulamaları,müzikle bir oldum.
Ama zaman geçtikçe bu uygulamalar bile sıkıntımı geçirmeye yetmediği için oyunlardan sonra yeni takıntım Onedio oldu.Haberleri,yazıları en çokta testleri.Telefon uygulaması yeterince iyi olmuş mudur diye şüphelerim vardı ama gayet düzgün çalışıyor.Can sıkıntımı da şimdilik geçirdi.O yüzden bu ay burada olmayı haketti.
💟Ayın Şarkıları:
Daha Şubat'ın sonunu görmemiş olsak bile,benim şarkılarım her gün en az iki defa dinlediğimden favoriler için kendini belli etti.
İlk olarak 27&Gripin-Muhtemel Aşk.Şarkı Kiralık Aşk dizisinde bir çaldı,pir çaldı! Duymayan kalmadı.Oysa işin özü,dizide yayınlanmadan biraz zaman önce çıkmıştı ve ben dinliyordum.27 grubundan Murat Abi,akrabamız olduğu için.Grupları kadar kendileri de yakışıklıdır ama Amerika'da yaşıyorlar..Üzgünüm.Şarkı şuan 6milyonda.Bir tek dileğim var,daha da iyi şarkılar yapsınlar yeter!
İkinci favorim ise her versiyonunu replay yapmaktan elimin yorulduğu Soner Sarıkabadayı-Taş.İlk başlarda beğenmedim,ağız burun kıvırdım.Sonra inanır mısınız şarkı bir girdap gibi içine çekti.Çok seviyorum.Sadece Soner'in şarkıları hep benzer melodili mi oluyor da birbirini andırıyor,yoksa bana mı öyle geldi emin değilim.Bu arada 7milyon olmuş.O zaman danssss!
💟Ayın Kozmetik Ürünleri:
Kozmetik ürünlerini anlatmaya başladığım zaman susmayacağımı ve beni takip eden bayların bundan sıkıldığını bildiğim için kısa tutup sadece Victoria's Secret'ın farını ve Mary Lou Manizer aydınlatıcıyı favorilere aldığımı belirteyim.(Merak ederseniz mesaj atabilirsiniz kızlar...)
💟Favori Televizyon Programı:
Aklıma program ya da Poyraz Karayel vs. değil de Shameless geldi.Malum 6.sezonunda,tebrik ediyorum kendimi üşengeçliğimden izlemeyi bırakmadığım için.Birçoğunuz Shameless'tan haberdarsınızdır eminim.Fiona ne çekti be?
💟Favori Twitter Hesabı:
Bu favorime de yine Meriç Keskin dipnotunu düşerek başladıktan sonra,boş lafları sözleri değil de yaşadıklarını yazdığına inandığım için yazılarının etkisinden çıkamadığım Lora'ya yer vermek istedim.Yazılarından buraya alıntılar yapayım dedim ancak dünyanın sonuna kadar yazdıklarının çoğunu paylaşabileceğimi hissettiğim için burada paylaşacağımdan çok daha fazlası olduğunu bilin.Hesabı @dilininucundaki mutlaka bakın.
💟Favori Instagram Hesabı:
Beni tanıyanınız,çocuk düşkünü olduğumu biliyordur.Takip ettiğim hesapların yarısında mini mini bebekler var.Aslında Melina'yı(melinasmom),Lilayla Can Ali'yi(nihankayalioglu) ve daha bir sürü güzelliği çok seviyorum.Ancak sanırım biraz bi canıma benzetmemden Batu'nun yeri bende ayrı.(Annesi Funda Hanım'dan iznim olmadığı ve fotoğrafların paylaşılmasından rahatsız olup olmayacaklarını bilemediğim için hesabı ve bitanecik fotoğrafı kırptım,öyle paylaşacağım.) Funda Korkut- @pembekoala
💟Favori Snapchat Hesabı:
Uzun zamandır severek takip ettiğim,çok eğlendiğim ve en samimi bulduğum kişi olan Ataberk Doğan.Özellikle snapchatteki yaş konusundaki hassaslığını keşke herkes gösterebilseydi.Bu konuyla ilgili açıklamasını aşağıya bırakacağım:
Biz böyle çok iyiyiz,çok eğleniyoruz,a bi de Ataberk eğer evdeyse herkesin snaplerini açıyor,zengin bayanlar eklesin,yeni eve geçti ev hediyesi alın,karanlık ekran atmayın,bunların hepsi mizah anlayabilin😂 Hesabı - ataberkdogan
💟Favori YouTube Kanalı:
Eğer hukuk fakültesinde okumasaydım büyük ihtimalle ya veteriner ya da aşçı olurdum.Yemek yapmayı çok seviyorum.O yüzden farklı tarifler sunan İdil Tatari bu ayki favorim olsun istedim.
💟Favori Nesnesi:
Son olarak bu ayın benim için gözde nesnesi kesinlikle Starbucks termoslardır.Gönül ister ki her biri bende olsun,dizip öyle izleyeyim.
(Görseli instagramda @coffeerem sayfasından alıntıladım) 👻Bu ayki favorilerim bunlardı.Umarım hoşunuza gitmiştir.Sevgiler💜
11 Şubat 2016 Perşembe
Hayata Yeniden Bağlanmak
Geçmez,bitmez diye kıvrandığın ama geçeceğini de biteceğini de bildiğin o tarifsiz acının sonuna geldiğini hissetmek ne büyük bir olay.Belki sevdiğinden çok, acı çektin.İçinde bulunduğun yas sürecinde; yılların,ayların,gecen gündüzün gitti.Arkadaş desteğiyle bazen tek başına iyileştirmeye çalıştın kendini.Hayata ve insanlara şans vermeyi deneyip,yeni kapılar araladın.Başlarda olmadı,"hiçbir zaman düzelemeyeceğim,kurtulamayacağım ondan" umutsuzluğuna kapıldın.Pes etmeye kalktın.Oysa tek problem karşına çıkanların sana iyi gelmemesiymiş.Sen bu alacalı ruh halinden çıkamazken akmaya devam eden zaman karşına "doğru"nu çıkarmış.Nasıl oluyor bilmiyorum.Hayatından onca insan gelip geçerken kalbin stabil kalmıştı,hiç kimse sendeki umursamazlık durumuna çare olamamıştı.Şimdi ise kıştan sonraki bahar gibi hatta direkt yaza atlamışsın gibi..Tohumların filizlendiği,kalbindeki kuşun yeniden kanat çırpmaya başladığı o an.Bir dur diyeceksin kendine,"ortada hiçbir şey yok,sana böyle ne oluyor?" Aslında senin sevincin yenilere değil,hayatındaki eskileri geçte olsa uğurlayabilmene.Anlıyorsun artık geçmişin ve o,seni üzemez.Bu durum onu düşünmeme ya da ondan nefret etme durumu gibi değil.Hissetmeme,yok sayma durumu.Sen onu atlattın.Acıdan geçmeyen şarkıların eksik kaldığının söylenmesi gibi,acıdan geçmeyen insan da büyüyemezmiş.Kalbini tekrar harekete geçiren,sana nefes aldıran,yüzünü güldüren insanla yürümeyebilirsiniz aynı yolda.Eğer beraber devam ederseniz çok mutlu olabilirsiniz,üzülüp incinedebilirsiniz.Bunlar hayatın döngüsü içindeki şeyler.Yaşayacaksın,yaşamaktan kaçmayacaksın.
Ama en güzeli ise ne biliyor musun? BİTTİ. Belki senden kurtulmaya çalışan,belki unutamadığın,belki kalbini en derinden yaralayan kişiden kurtuldun!
Bundan sonra yeni sevinçler hatta üzüntüler,kısacası yeni birçok deneyim seninle olsun!
Ama en güzeli ise ne biliyor musun? BİTTİ. Belki senden kurtulmaya çalışan,belki unutamadığın,belki kalbini en derinden yaralayan kişiden kurtuldun!
Bundan sonra yeni sevinçler hatta üzüntüler,kısacası yeni birçok deneyim seninle olsun!
8 Şubat 2016 Pazartesi
Canın Uzun Yol Çekmesi
Beni tanıyanlar bilir;sabahın köründe,gecenin yarısında,üçünde,beşinde canım sürekli yiyecek içeçek bir şeyler çeker.Bu genelde tatlı olur ve ne yapar ne eder ulaşırım aradığım şeye.Ulaşamadığım olduğunda da unutmam.Geçen yıl Eylül ayında canım erik çekmişti ve üzerinden 6ay geçtiğinde,canım hala erik çekiyordu.Turşular mı yemedim ay neler yaptıysam olmadı.En sonunda çıkar çıkmaz aldırttım..Anlayacağınız hal böyle ve ben pisboğaz bir insanım;pis pilavı,midyeyi,kokoreçi..vb türlü sokak yemeğini çok severim.Hadi bunlara bir şekilde ulaşıyorum.Ama canım epeyce vakittir uzun yol istiyor.Fallarda bile var mı yok mu diye çok bakıyorum,yok! Tabi ben istediğim kadar yırtayım kendimi ne araba var ne yol arkadaşı.Annem araba kullanmaktan nefret ediyor,otobüse binmekten de nefret ediyor.O yüzden gideceğimiz her yere uçakla taşınıyoruz.Onu eliyorum.E erkek arkadaş desen zaten yok,kanka desen şuradan şuraya kendilerini oynatmazlar.
Ne yapacağım bilmiyorum bu istekle.
Ama bir düşünün çok güzel olmaz mıydı?
Böyle araba,sevdiklerin,her gördüğün yemek yerinde verdiğin molalar,gittiğin yerler.
Yalnız dünyanın en uyuz insanı olduğum için bazı şartlarım var tabi,hayallerimde bile bunların dışına çıkmıyorum.
Öncelikle araba.Öyle karavan falan olmaz.Tamam çok seviyorum,çok tatlı ama Medcezir çekmiyoruz burada saçmalamayın.Ayrıca eski tip arabaları da sevmem.O ne be.Modelmiş bilmem neymiş.Kız kaç yılında yaşıyoruz,eskimiş gitmiş,modası geçmiş ıyyyy rahatsız,konforsuz.Benim araba kültürüm ve zevkim Porsche,Mercedes,BMW,Audi. Daha üstlerini de yazardım ama uçmayayım..İşte bu arabalar dışındakiler gözüme itici geliyor,madem bir yola çıkıyoruz,istediğim olsun değil mi?
Sonra gidilecek yer var.Yine hayaller alemine dalıp sakın kafamıza esen yerde kalırız şudur budur demeyin.Hele çadır kuralım asla! Yatmam ben be çadırda falan.Zaten o kamp alanlarında,ortak banyolar ortak tuvaletler.Çiçek böcek ot fışkırıyor her taraftan,hiç sevmem.Tamam yine çok yere gidelim,gitmeyelim demiyorum ben.Ama önceden otelleri ayarlayalım,öyle gidelim.Kuş sütüyle beslenip,rahat yataklarda pamuklara sarılıp sarmalanıp yatmak varken çadır sevende ağır zevksizdir bana göre..
Ayy yemekler var.Yol boyunca yiyecek,içecek nerede istiyorsanız orada durabiliriz be! Buna hiçbir lafım yok.Gözümün önünden ayni anda hem gözleme çadırları hem et hem de balık lokantaları geçti.Bu mideyi siz düşünün artık.
Bir de müzikler! Yok olmuyor.Annem benim yabancı dil eğitimim için yatırdığı parayı boş bir tarlaya yatırsaymış daha fazla kar edermiş.Yabancı dilim günden güne yerin dibine batıyor.Bu yüzden yabancı müzikler sadece eğlence mekanlarında çalsın,bizde oynayalım.Arabada Türkçe müzik! Uzun yol şarkıları olur bilir misiniz? Oooof bir şarkılar hazırlarım,duygusallar peşpeşe.Tabi tüm yol öyle gitmez,bir de canlı müzikler.mis ya💟
Arabayı bu arada kaç kişiysek dönüşümlü kullanırız.Banada emanet edebilirsiniz yani yo direksiyon hakimiyetim gerçekten iyi😬😬😬
Gece gece hastalanmamisim gibi🌙 atesim yokmus ve bu yazıyı cok duzgun tamamlamisim gibi🌙 Eğer bu şartlar altında benimle yolculuk yapmak isteyen arkadasım olursa bunu buraya bırakıyorum.Bir dusunun bence.....
Üniversite Tavsiyeleri
Herkese merhabalar! Bugün size hakkında fazlasıyla yazıya ulaşabileceğiniz,yakın ya da uzak mutlaka bu konuda bilgili bir tanıdık bulup bilgilenebileceğiniz "üniversiteye başlayacaklara tavsiyeler"den bahsedeceğim.Bu konu hakkında herkesin bir fikre sahip olduğunu düşünmekle beraber,kendi düşüncelerimi size aktarmak istiyorum.Bazıları tamamiyle şahsi görüşüm,bazılarını gördüm,bazılarını yaşadım..Umarım anlatacaklarım size diğer görebileceğiniz yazılardan biraz olsun farklı bir şeyler katabilir.Bu arada benim okulumu merak ederseniz,İstanbul Ticaret Üniversitesi.İTO'nun kurmuş olduğu bir vakıf üniversitesi.Yani özel üniversite(!)........Yanlış adlandırıyor olabilirim ama devlet destekli üniversiteler olarak geçiyor vakıf üniversiteleri.Hukuk Fakültesi 2.sınıf öğrencisiyim."Ben bu fakülteyi bitirebilirsem büyük ihtimalle herkes her şeyi bitirebilir"....Okulumu,bölümümü ayrıntılı olarak başka bir postta anlatabilirim.O yüzden şimdilik bu kadar diyelim:)
Eğer düşüncelerime eklemek istedikleriniz ya da sorularınız olursa mutlaka bekliyorum:) Ve başlayalım:
1)Ülkemizde maalesef üniversiteye gitme fırsatını yakalayabilen insan sayısı olması gereken seviyede değil.Bunun yanı sıra üniversiteye gitme şansı yalnız devlet üniversitesi ya da özel üniversitenin tam burslu bölümü ile sınırlı birçok arkadaşımız var.Eğer siz bu konuda şanslı olanlardan iseniz önce devlet üniversitesine mi yoksa özel üniversiteye mi gideceğinize karar vermelisiniz.Bilmiyorum bu yazdığım size de ilk okuyuşta anlamsız gelecek mi? Çünkü benim düşüncem hep "devlet üniversitesi kazanabiliyorsam deli miyim ben özel üniversiteye gideyim?" olmuştu.Ancak bunun iki açıdan sakat olduğunu yakaladım.İlk olarak puanınız oturduğunuz yerden çok uzakta bir devlet üniversitesine yetiyorsa hemen sevinmeyin.İki kere düşünün.Başka bir şehre gideceksiniz,yurtta ya da evde kalacaksınız,yalnız olacaksınız,ailenizden ayrı düşeceksiniz ve sıklıkla yanlarına gitmek isteyeceksiniz.Yani hem maddi açıdan hem de manevi açıdan iyi tartın bu durumu.Kendi şehrinizdeki özel üniversiteyle,başka şehirdeki devlet üniversitesi masrafları hemen hemen aynı olacaktır.Çekeceğiniz hasrette cabası! Bunun dışında gözümü devlet üniversitesi sevdası bürümüşken,birçok kişiden "ben devlet üniversitesini kazansaydım da gitmezdim" cümlesini duydum.Ya tabi herkesin kendi fikri...Gerçekten bu konuda hak veriyorum böyle söyleyenlere.Çünkü burada imkan farkları devreye giriyor.Özel üniversitede daha rahat olacağını düşünen birisi devlet üniversitesinin ona sunacağı fırsatlardan ya da ortamından tatmin olmayabiliyor.Bunu gördüğüm için söylüyorum.Kimseler yanlış anlamasın.Amacım ne özel üniversitede ne de devlet üniversitesinde okuyan öğrencilere laf atmak.İki okulda da okuyabileceğimi düşünmekle beraber devlet üniversitesinde belki biraz daha rahat olurdum diyorum hatta.Ay kendimi Cennet Mahallesi'ndeki aslında yazar olup,Romanlar'ı gözlemlemek için Roman olduğunu söyleyen ve içlerine karışan adam hissettim.Özel üniversitede okuduğum için buradaki tecrübelerimden yola çıkıyorum...:(
Son olarak özel üniversitede genelleme yapmamakla beraber insanların muhabbetlerinin çoğunun ucundan ya da kenarından bir yerinden mutlaka para çıkıyor.Arabalarmış,alışverişlermiş,eğlencelermiş onlarmış bunlarmış.Çünkü o insanın hayatı o.Ne yaşıyorsa onu konuşuyor.Devlet üniversitesinde bu ortamı yakalayamıyormuşlar sanırım...
2)Seçtin mi üniversiteni,semtini?..Çok güzel...Peki baktın mı yerine? Nasıl gidip geleceğine,ulaşım yollarına? Bakmadın değil mi? Tebrik ediyorum seni.Oturduğun yere iki saat uzaklıkta ve 4 vasıta ile okuluna gidip gelebilirsin artık.Ya da yaka değiştirebilirsin,dik yokuşlar çıkabilirsin,dağa gidebilirsin hergün...Allah'ım kanayan yaram.Her gün kendime,okula,dünyaya hakaret sebebim.Okulu bırakırsam dersler değil tek suçlusu yoldur.Bakın bu yazdığım maddeyi ne olur iyi okuyun,şimdi yazacağım yazarken gözlerim doluyor.öyle bir çile bu yol.Okulum ilk tercihimdi ve sağolsun ilk tercihte yerleştim.Tercihleri yapmadan önce gidip gördüğüm tek okuldu.Ancak o zaman arabayla gitmiştik,her şey çok kolaydı....Anlatmayacağım ancak okulu seçerken ufak bir semt hatasına düşüp,köprüleri falan karıştırıp bir şeyler yaptım,kimsede bana yapma öyle değil böyle demedi.Neyse,çıktı mı benim okulum? Ben Pendik'te oturuyorum yani Anadolu Yakası'nda.Okulum ve kampüsüm ise Sütlüce/Beyoğlu'nda yani Avrupa Yakası'nda.Anlatınca bile çok kötü oldum şuan ya..Üniversiteye başlayana kadar vapur hariç toplu taşıma aracına binmemiştim.Üniversite ile birlikle otobüs,metro,metrobüsle tanıştım.Size yemin ederim bu ızdıraplardan birini bile düzenli olarak yaşayan insanlar ya çok büyük günahlar işlemiş ya da öteki tarafta bu eziyetler düşülecek.Okula başladığım zamandan bu zamana metrobüs şöförüne "pardon daha yolcu alacak mısınız?" diyen kızdan tüm iett hatlarını bilen kıza dönüştüm.Zaten metroya binmeyi reddediyorum çünkü yeraltından gidemem.Bünyem yeraltından gitmeyi katiyen reddediyor..Metrobüs dediğiniz şey anlatılmaz yaşanır.Çok merak eden internette "cehennem" ve "metrobüs" kelimelerini yanyana aratıp ulaşabilir fotoğraflara..Bir de unutma! maksimum her sabah 6'da uyanacaksın,makyajını ve saçını özene bezene yapma çünkü toplu taşımada eser kalmayacak,her istediğini giyemezsin çünkü yolun uzun ve çakallar var.Dersin 6'da bitebilir veya 7'ye sınav koyabilirler çünkü okulun tercihleri.Böyle zamanlarda evine dönmek için çabalama ve bırak okulu üzerine kitleyip gitsinler.Zaten eve bir daha geri dön,uyu,uyan..Aman boşver.Daha fazla devam edemeyeceğim bu konuya yol çilemi anlatabilmek için sadece meşhur 500T yani tüm İstanbul'u dolaşan otobüs, evimin buradan başlayıp okuluma kadar gidiyor..Ben daha ne diyeyim.Siz siz olun yolunuzu iyi ayarlayın..
3)Eğer güç bela bir şekilde özel üniversiteye gideceksen,para verdiğin şeyin yalnızca okul olmadığını unutma.Okul içinde yapacağın harcamaları da düşün.Çünkü özel üniversitede devlet üniversitesi gibi 1TL'ye yemek bulamayacaksın.Sabahtan akşama kadar okulda olacağın günler olabilir,zor durumda kalma.İhtiyaç duyarsan ve yetiştirebilirsen part time çalışmaktan çekinme.Ya da geri ödemesiz/ödemeli burslara başvurabilirsin.Bu konuyu hiç dikkate almamışken bir gün bir reklam izledim tam olarak hatırlamıyorum banka reklamıydı sanırım,babası kızının yolculuk biletini alabilmek için cebindeki son şeyi,saatini bırakıyordu.Eğer hatırlayanınız olursa ya da bulursanız lütfen izleyin.Neden bilmiyorum ben o reklamda o kadar duygulanıp ağladım ki..Ve böyle ailelerin olduğuna da eminim.Bak bu konuya çözüm yolları bulabilirsiniz,üzülmeyin.
4)Okula gittiğin ilk gün okulun yerlisiymiş gibi davranmaya çalışma.Yeni olduğunu biraz kaba tabirle çömez olduğunu kabul et ve sana bakan üst sınıfları potansiyel düşmanın gibi değil,abin ablan gibi gör.İnsanlara gülümse ve lütfen oradan oraya koşturma.Her işini halledeceksin,seçemediğin dersleri seçeceksin açıkta kalmayacaksın ya da ilk hafta dersliği bulamayıp giremediğin dersten dolayı sınıfta kalmayacaksın.Mutlaka yardım istemek için numarasını alabileceğin bir üst sınıf bulacaksın.Ancak o kadar çok sorun olacak ki,sürekli ona yazıp illallah ettirmek yerine sen hemen okul kulüplerine git.Eğer bölümüne ait bir kulüp varsa önce oraya uğra,sonra ilgini çeken diğer kulüplere de gidersin.Sorabildiğin kadar sor..Derslerini alacağın hocaları sor,seçmelilerden hangisini seçmen gerektiğini sor,hangi hoca nasıl cevap ister onu sor,fotokopiye koşup eski notları bul ve al.Bak bunlar hayati önem taşıyor.Sana kim bilir kaç vize kaç finalde yardımcı olurlar.Ben fakülteye girdiğim zaman bizim dönemin genel özelliği üst sınıflarla fazla irtibat kurmamamız oldu.Sonra sayfalarca yazıp 0 aldığımız sınavları görünce onlardan açıklamalarını öğrendik.Hocaları ve yöntemlerini tanıdık.Bir hocamız mesela..Neyse adını vermeyeyim..Kitabında ne yazıyorsa birebir o cümlelerin aynısını istiyor.Bizim fakültede öyle az buz şeyde olmaz hı,kitaplar en az 500+,sınavlarda en az bir A3'e yazılacak 4 sayfa falan..Sınav saati 2saat siz düşünün..Yaz yaz yaz..İnsanın tuvaleti mi geliyo,acıkıyo mu ne oluyo soran yok.Düşünsenize deli gibi çalışıp,sayfalarca yazıp kalıyorsunuz o sınavdan hocanın stilini bilmediğiniz için.Bir de şey olabilir bazı derslerde kitabı ezberleseniz bile geçemeyebilirsiniz.Yıllarca kalacaksınız yani,kaçınılmaz.Çok takılmayın bunlara..Üniversitenin güzellikleri de var,bahar şenliği gibi.Konuşuruz onları.
5)Ve benim şimdilik aklıma gelen son madde.Okuduğunuz şehirde ikamet ediyorsanız da,başka bir şehirden geldiyseniz de hemen herkesi arkadaşınız sanıp,güvenmeyin.İlk günler sizi çok mutlu edecek ortamlara,mekanlara,eğlencelere sokmuş olması doğal gelebilir.Hatta üniversiteyi anlamlandırıp,"ne oldum ben!" diye kendinizi şaşırabilirsiniz.Ancak bu durum böyle sürmeye devam ederse benden size tavsiye hangi amaçla mekan/şehir değiştirdiğinizi hatırlayın.Kendinizi amacınızdan fazlasıyla sapmış gördüğünüz zaman geç olabilir.Dersler gitmiştir,paralar gitmiştir,ailenizin emekleri gitmiştir..O yüzden o insanları önce uyarın,doğru olana çekmeyi deneyin.Eğer olmuyorsa "hayır" demeyi öğrenip,ortamlarından yavaşça uzaklaşın.
-Sevgiler *
Eğer düşüncelerime eklemek istedikleriniz ya da sorularınız olursa mutlaka bekliyorum:) Ve başlayalım:
1)Ülkemizde maalesef üniversiteye gitme fırsatını yakalayabilen insan sayısı olması gereken seviyede değil.Bunun yanı sıra üniversiteye gitme şansı yalnız devlet üniversitesi ya da özel üniversitenin tam burslu bölümü ile sınırlı birçok arkadaşımız var.Eğer siz bu konuda şanslı olanlardan iseniz önce devlet üniversitesine mi yoksa özel üniversiteye mi gideceğinize karar vermelisiniz.Bilmiyorum bu yazdığım size de ilk okuyuşta anlamsız gelecek mi? Çünkü benim düşüncem hep "devlet üniversitesi kazanabiliyorsam deli miyim ben özel üniversiteye gideyim?" olmuştu.Ancak bunun iki açıdan sakat olduğunu yakaladım.İlk olarak puanınız oturduğunuz yerden çok uzakta bir devlet üniversitesine yetiyorsa hemen sevinmeyin.İki kere düşünün.Başka bir şehre gideceksiniz,yurtta ya da evde kalacaksınız,yalnız olacaksınız,ailenizden ayrı düşeceksiniz ve sıklıkla yanlarına gitmek isteyeceksiniz.Yani hem maddi açıdan hem de manevi açıdan iyi tartın bu durumu.Kendi şehrinizdeki özel üniversiteyle,başka şehirdeki devlet üniversitesi masrafları hemen hemen aynı olacaktır.Çekeceğiniz hasrette cabası! Bunun dışında gözümü devlet üniversitesi sevdası bürümüşken,birçok kişiden "ben devlet üniversitesini kazansaydım da gitmezdim" cümlesini duydum.Ya tabi herkesin kendi fikri...Gerçekten bu konuda hak veriyorum böyle söyleyenlere.Çünkü burada imkan farkları devreye giriyor.Özel üniversitede daha rahat olacağını düşünen birisi devlet üniversitesinin ona sunacağı fırsatlardan ya da ortamından tatmin olmayabiliyor.Bunu gördüğüm için söylüyorum.Kimseler yanlış anlamasın.Amacım ne özel üniversitede ne de devlet üniversitesinde okuyan öğrencilere laf atmak.İki okulda da okuyabileceğimi düşünmekle beraber devlet üniversitesinde belki biraz daha rahat olurdum diyorum hatta.Ay kendimi Cennet Mahallesi'ndeki aslında yazar olup,Romanlar'ı gözlemlemek için Roman olduğunu söyleyen ve içlerine karışan adam hissettim.Özel üniversitede okuduğum için buradaki tecrübelerimden yola çıkıyorum...:(
Son olarak özel üniversitede genelleme yapmamakla beraber insanların muhabbetlerinin çoğunun ucundan ya da kenarından bir yerinden mutlaka para çıkıyor.Arabalarmış,alışverişlermiş,eğlencelermiş onlarmış bunlarmış.Çünkü o insanın hayatı o.Ne yaşıyorsa onu konuşuyor.Devlet üniversitesinde bu ortamı yakalayamıyormuşlar sanırım...
2)Seçtin mi üniversiteni,semtini?..Çok güzel...Peki baktın mı yerine? Nasıl gidip geleceğine,ulaşım yollarına? Bakmadın değil mi? Tebrik ediyorum seni.Oturduğun yere iki saat uzaklıkta ve 4 vasıta ile okuluna gidip gelebilirsin artık.Ya da yaka değiştirebilirsin,dik yokuşlar çıkabilirsin,dağa gidebilirsin hergün...Allah'ım kanayan yaram.Her gün kendime,okula,dünyaya hakaret sebebim.Okulu bırakırsam dersler değil tek suçlusu yoldur.Bakın bu yazdığım maddeyi ne olur iyi okuyun,şimdi yazacağım yazarken gözlerim doluyor.öyle bir çile bu yol.Okulum ilk tercihimdi ve sağolsun ilk tercihte yerleştim.Tercihleri yapmadan önce gidip gördüğüm tek okuldu.Ancak o zaman arabayla gitmiştik,her şey çok kolaydı....Anlatmayacağım ancak okulu seçerken ufak bir semt hatasına düşüp,köprüleri falan karıştırıp bir şeyler yaptım,kimsede bana yapma öyle değil böyle demedi.Neyse,çıktı mı benim okulum? Ben Pendik'te oturuyorum yani Anadolu Yakası'nda.Okulum ve kampüsüm ise Sütlüce/Beyoğlu'nda yani Avrupa Yakası'nda.Anlatınca bile çok kötü oldum şuan ya..Üniversiteye başlayana kadar vapur hariç toplu taşıma aracına binmemiştim.Üniversite ile birlikle otobüs,metro,metrobüsle tanıştım.Size yemin ederim bu ızdıraplardan birini bile düzenli olarak yaşayan insanlar ya çok büyük günahlar işlemiş ya da öteki tarafta bu eziyetler düşülecek.Okula başladığım zamandan bu zamana metrobüs şöförüne "pardon daha yolcu alacak mısınız?" diyen kızdan tüm iett hatlarını bilen kıza dönüştüm.Zaten metroya binmeyi reddediyorum çünkü yeraltından gidemem.Bünyem yeraltından gitmeyi katiyen reddediyor..Metrobüs dediğiniz şey anlatılmaz yaşanır.Çok merak eden internette "cehennem" ve "metrobüs" kelimelerini yanyana aratıp ulaşabilir fotoğraflara..Bir de unutma! maksimum her sabah 6'da uyanacaksın,makyajını ve saçını özene bezene yapma çünkü toplu taşımada eser kalmayacak,her istediğini giyemezsin çünkü yolun uzun ve çakallar var.Dersin 6'da bitebilir veya 7'ye sınav koyabilirler çünkü okulun tercihleri.Böyle zamanlarda evine dönmek için çabalama ve bırak okulu üzerine kitleyip gitsinler.Zaten eve bir daha geri dön,uyu,uyan..Aman boşver.Daha fazla devam edemeyeceğim bu konuya yol çilemi anlatabilmek için sadece meşhur 500T yani tüm İstanbul'u dolaşan otobüs, evimin buradan başlayıp okuluma kadar gidiyor..Ben daha ne diyeyim.Siz siz olun yolunuzu iyi ayarlayın..
3)Eğer güç bela bir şekilde özel üniversiteye gideceksen,para verdiğin şeyin yalnızca okul olmadığını unutma.Okul içinde yapacağın harcamaları da düşün.Çünkü özel üniversitede devlet üniversitesi gibi 1TL'ye yemek bulamayacaksın.Sabahtan akşama kadar okulda olacağın günler olabilir,zor durumda kalma.İhtiyaç duyarsan ve yetiştirebilirsen part time çalışmaktan çekinme.Ya da geri ödemesiz/ödemeli burslara başvurabilirsin.Bu konuyu hiç dikkate almamışken bir gün bir reklam izledim tam olarak hatırlamıyorum banka reklamıydı sanırım,babası kızının yolculuk biletini alabilmek için cebindeki son şeyi,saatini bırakıyordu.Eğer hatırlayanınız olursa ya da bulursanız lütfen izleyin.Neden bilmiyorum ben o reklamda o kadar duygulanıp ağladım ki..Ve böyle ailelerin olduğuna da eminim.Bak bu konuya çözüm yolları bulabilirsiniz,üzülmeyin.
4)Okula gittiğin ilk gün okulun yerlisiymiş gibi davranmaya çalışma.Yeni olduğunu biraz kaba tabirle çömez olduğunu kabul et ve sana bakan üst sınıfları potansiyel düşmanın gibi değil,abin ablan gibi gör.İnsanlara gülümse ve lütfen oradan oraya koşturma.Her işini halledeceksin,seçemediğin dersleri seçeceksin açıkta kalmayacaksın ya da ilk hafta dersliği bulamayıp giremediğin dersten dolayı sınıfta kalmayacaksın.Mutlaka yardım istemek için numarasını alabileceğin bir üst sınıf bulacaksın.Ancak o kadar çok sorun olacak ki,sürekli ona yazıp illallah ettirmek yerine sen hemen okul kulüplerine git.Eğer bölümüne ait bir kulüp varsa önce oraya uğra,sonra ilgini çeken diğer kulüplere de gidersin.Sorabildiğin kadar sor..Derslerini alacağın hocaları sor,seçmelilerden hangisini seçmen gerektiğini sor,hangi hoca nasıl cevap ister onu sor,fotokopiye koşup eski notları bul ve al.Bak bunlar hayati önem taşıyor.Sana kim bilir kaç vize kaç finalde yardımcı olurlar.Ben fakülteye girdiğim zaman bizim dönemin genel özelliği üst sınıflarla fazla irtibat kurmamamız oldu.Sonra sayfalarca yazıp 0 aldığımız sınavları görünce onlardan açıklamalarını öğrendik.Hocaları ve yöntemlerini tanıdık.Bir hocamız mesela..Neyse adını vermeyeyim..Kitabında ne yazıyorsa birebir o cümlelerin aynısını istiyor.Bizim fakültede öyle az buz şeyde olmaz hı,kitaplar en az 500+,sınavlarda en az bir A3'e yazılacak 4 sayfa falan..Sınav saati 2saat siz düşünün..Yaz yaz yaz..İnsanın tuvaleti mi geliyo,acıkıyo mu ne oluyo soran yok.Düşünsenize deli gibi çalışıp,sayfalarca yazıp kalıyorsunuz o sınavdan hocanın stilini bilmediğiniz için.Bir de şey olabilir bazı derslerde kitabı ezberleseniz bile geçemeyebilirsiniz.Yıllarca kalacaksınız yani,kaçınılmaz.Çok takılmayın bunlara..Üniversitenin güzellikleri de var,bahar şenliği gibi.Konuşuruz onları.
5)Ve benim şimdilik aklıma gelen son madde.Okuduğunuz şehirde ikamet ediyorsanız da,başka bir şehirden geldiyseniz de hemen herkesi arkadaşınız sanıp,güvenmeyin.İlk günler sizi çok mutlu edecek ortamlara,mekanlara,eğlencelere sokmuş olması doğal gelebilir.Hatta üniversiteyi anlamlandırıp,"ne oldum ben!" diye kendinizi şaşırabilirsiniz.Ancak bu durum böyle sürmeye devam ederse benden size tavsiye hangi amaçla mekan/şehir değiştirdiğinizi hatırlayın.Kendinizi amacınızdan fazlasıyla sapmış gördüğünüz zaman geç olabilir.Dersler gitmiştir,paralar gitmiştir,ailenizin emekleri gitmiştir..O yüzden o insanları önce uyarın,doğru olana çekmeyi deneyin.Eğer olmuyorsa "hayır" demeyi öğrenip,ortamlarından yavaşça uzaklaşın.
-Sevgiler *
7 Şubat 2016 Pazar
yanına kalanlar..
"Sevgilinden ayrıldığın zaman yanında dostun olur,gider ona ağlarsın" der hani herkes.Bu yüzden dostluklar üstte olmalıdır,uğruna ölüp bittiğin sevgili bir gün gidebilir...Doğru.
Ancak çok ince çizgiler var hayatta.
Her arkadaşın,belki senin deyiminle "kankan" kıyaslanamaz sevdiğin insanla.Her birini yüce tutup,sevdiğin insanı harcayamazsın.Arkadaşların da değmeyeni var.Bu durumu yaşadım ben;bırakın erkek arkadaşı,en yakın arkadaşımla bizi birbirimize düşürmeye çalışan bir kankamız vardı.Ne kanka ama! Tam bir fasulyeden dost! Tabi sonra ne oldu,ona kapıları kapadık.Pişman mıyım? Hiç değilim.Aynı şeyleri yapmayı yine denese,bu sefer kendimi tutmam,saldırıya geçerim.Bu insanları barındırmayın zaten hayatınızda.İlişki ne ki? Tüm hayatınızı alabora eder çekilirler köşeye.
Peki ya siz düştükten sonra ayağa kaldıranlar?
Nasıl tanırsınız biliyor musunuz onları?
*En büyük acı;sizi ağlarken görüp gözünden yaş süzülen arkadaşla başlar.
Öyle bir duygu ki,o an ağladığınız şeyi unutup "ya sen bana niye ağlıyorsun sen benim canım mısın?" diye o ağladığı için ağlamaya başlarsınız.
*Yalnız kalmak istediğinizde buna saygı duysa bile,sizi ara sıra yoklayan arkadaş.Hem üzüntünüzü içinizde yaşamanız için size fırsat tanır,kafanızı toplamanızı ister,hem de sizi gerçekten merak ettiği için yalnız bırakamaz.
Yoksa derdinizi anlattıktan,içinizi döktükten sonra bir defa bile geriye dönüp sormayan,"nasılsın iyi misin,öldün mü kaldın mı?" demeyen insan neden dostunuz olsun ki? Ben içimi açtığım insanları bu sayede çok güzel ayıkladım.
*Sorunlarınız,üzüntüleriniz üst üste gelmişken karşılıklı fedakarlık yapabildiğiniz arkadaş.İkinizde öleceksiniz acıdan,bir biriniz anlatıyor bir öteki.Ama baktınız olmuyor ya böyle,ikinizden biri erteliyor sıkıntısını."Ne oldu sen anlat?" diyip,çözüm bulmaya çalışıyor.O çözüm çoğu zaman bulunmasa bile,desteğin yerini hiçbir şeyin tutmadığı kesin.
*Ayrı da kalsanız,uzakta da olsanız yalnızca ilişkinizde değil,herhangi bir konuda sıkıntıya düştüğünüzü öğrendiğinde size soran arkadaş.İnsanız hepimiz,her dakika aynı ruh halinde çiçekler,kelebekler diye gezmiyoruz ya.Elbette pürüzlere ya da mesafelere takılabilir dostluk.Ama bunları karşısındaki insan zordaysa görmezden gelmek işin özü.
Daha bir sürü şey sayabilirim böyle..Hepinizin aklına bunlardan başka birçok düşünce gelmiştir.Çünkü kim ne yaşıyorsa,yaşanmışlıklarını gözünün önüne getirerek düşünüyor,konuşuyor ya da benim gibi yazıyor.
Benim bugün bu yazıyı yazmaktaki asıl amacım;son zamanlarda aklım bulanıkta olsa,üzgün de olsam,dengesiz de olsam dostlarımı ne kadar iyi seçtiğimi farketmem.Buraya isimlerini yazmayacağım çünkü eminim onlar kendilerinin farkında.Bazen yazmıyor,görüşmüyor,konuşmuyor olmamız değerlerinden hiçbir şey eksiltmiyor.
Her dakika konuştuğum herkeste dostum değil.
Ama içimi döktüklerimin yeri bende gerçekten başka.
Bu yazıyı sizin için yazdım can dostlarım! Sizi o kadar çok seviyorum ki,yaşadığım her günde şükür sebebimsiniz! İyiki varsınız!
3 Şubat 2016 Çarşamba
UNUTULMAZLAR-1
Aklımda bir "unutulmaz diziler" yazma planı vardı.Ancak şimdi değil,bu gece değil.Poyraz Karayel bitecekti ve ben başka bir dizi izleyecektim.Bu yazıya "unutulmaz" sayabileceğim diğer dizileri de ekleyerek başlayacaktım.Yarın,belki öbür gün.Olmadı.Çünkü dayanamadım.Şuan sıcağı sıcağına içimdeki acıyı,gözümdeki yaşı anlatmak istedim.Ve şu saatten sonra bir unutulmaz daha oldu benim için.
🔙 Poyraz Karayel! :
Ah nasıl bir bölümdü Poyraz Karayel'in 3Şubat Çarşamba akşamı tarihli bölümü! Şuan gözlerim şiş,dudağım kızarık(büyük ihtimalle yarın uçuk çıkacak) Kalbim acıyor,midemde böyle değişik bir kıvranma.Dizi yahu bu! Alt tarafı dizi.Olmadı öyle.Poyraz Karayel zaten geniş kitleli ve kaliteli bir diziydi.İnternette de çok geniş yer bulduğu için popülaritesi günden güne artıyordu.Ben her bölümünü izledim diyemem mesela.Ancak izleyeni eminim ki vaktini boş geçirmemiştir.Herhalde Sinan'ın vurulduğu bölüm,Poyraz'ın Sezen Aksu şarkısı eşliğinde bağıra bağıra ağladığı bölüm,Seferle Sema'nın ayrıldığı bölüm,bir de bu bölüm yıllar geçsede hafızamdan silinmeyecek.Zaten bu akşam pek keyifli değildim.Dizinin başından sonuna kadar gözüm dolu,sonunda ise çeşmeler açık izledim.Hatta bir an düşündüm "Ayşegül'ün yerinde olsam ne yapardım?" diye,bende aynı şeyi yapardım.Bana bunu sorgulatmaları bile şüphesiz başarının ra kendisi! Bana acıyı dibine kadar hissettire hissettire unutulmazlara hoşgeldin Poyraz Karayel!
🔙Suskunlar:
Çıkamadım etkisinden.Çıkamıyorum.Ne zaman biri duygularıma tercüman olsun istesem Bilal'in Ahu'ya sitem ettiği videoyu açar izlerim.Dizinin tüm karakterleri başlı başına göz dolduran oyunculuk sergilemekle birlikte benim için Sarı ayrıydı.Ecevitle Ahu değil,Bilal'le Ahu olmalıydı..Olmadı.Dizilerde bile istediğim şeyler olmamaya yemin etmiş.Zaten Sarp Akkaya'yı ayrı severim herkeslerden.Onun üzüntülü halleri,benim içime işledi.Unutamadığım bir iki sahneyi paylaşacağım.Sizde de aynı etkiyi yaratacak mı merak ediyorum:
Bilal'de sevdi Ahu'yu sevmedi mi? Dokunmaya bile kıyamadı.Ama olmadı işte.Bilal ne kadar sevilmediyse o kadar sevilmedik birçoğumuz.Dizinin senaryosundaki her sayfa dokundu yüreğimize de,Sarı ayrı dokundu.
(saat 01.20 az önce yaklaşık 10tane diziyi yazıp tamamlamıştım ki,kaydetmeden kapandı..yalnızca bu parantezi açmadan önceki kısım kayıtlı kalmış.içimdeki bu tarifsiz kederi anlatamayacağım.ne kadarını yazabilirim bilmiyorum ama baştan almaya karar verdim)
🔙Yılan Hikayesi:
Heeyt be! Arka Sokaklar'da neymiş Yılan Hikayesi varken? Çocukluk aşkım,ilk sevdiğim..Saçlarını jöle kutusuna batırıp geriye atan,pantolonunu göbeğine kadar çeken,çipil çipil gözleriyle bakan(bu ikilemeyi ilk defa cümle içinde kullanıyorum) Memolim..Mehmet Ali Alabora..Ve onun Zeyno'su..Belgin Abla,Rambo,Kürşad...Ne severdim Memoliyi izlemeyi.Ne olaylar,entrikalar dönerdi de kalbim ağzımda küçük,şişko, beyaz televizyonumuza yapışırdım.Dizinin sonunda Zeyno ölüyordu diye hatırlıyorum.Eğer öyleyse doğrusunu sakın söylemeyin.Hep birbirini seven Memoli ve Zeyno kalsınlar aklımda...
-Bana yalnızca iş arkadaşlarım Memoli der!
🔙Aşk-ı Memnu:
Aşk-ı Memnu'yu izleyenler zaten unutamazlar.Ancak o izleyenler Meriç Keskin hayranıysalar asla unutamazlar! Bir Meriç'i,bir Bihter'i idol aldık sonuçta kolay değil.Kim ne derse desin,Ben Bihter'le Behlül'ü seviyordum.Bu diziyi benim için unutulmaz kılan çevirilen dolapların arasından görebildiğim aşkları oldu.Ayrıca illaki bir şeyler sorgulanacaksa; Behlül ile aynı evde yaşadığı halde Beşir'e aşık olan Cemile,biraz acısından biraz Nihal'e aşkından giden Beşir,ayılıp bayılıp türlü oyunlarla Behlül'ü elde eden Nihal,onun pusuya yatmış versiyonu Adnan Ziyagil'e aşık sinsi Matmazel,felç geldiği için Firdevs Yöreoğlu'nu bırakan manitası sorgulansın canım! Aa herkes masum,bi bizim Bihter'imiz suçlu zaten! Ayrıca erkekliğin 10'da 9'unu yerine getirip Bihter'ini yarı yolda bırakan Behlül'üde unutmadım! Her yıl helvanı dağıtıyoruz koca yürekli Bihter....unutulmayacaksın..
🔙Serseri:
Okan Yalabık'ın şimdinin Barış Arduç'u olduğu,Gamze Özçelik'in portakalda vitamin halleri,Erkan Petekkaya'nın aklıma ceketinin üzerindeki beyaz atkısı ve "ogggggliiiim" kelimesi ile kazındığı dizi.
Tabi Sibel zengin,Ömer fakir.Kader onları sürekli biraraya getiriyor çünkü dizinin yürümesi gerek.Bir de Eylül vardı dizide yanlış hatırlamıyorsam,Ömer'e yanık.Komiserin kızıydı hani.Hatta komiser de Ömer'in annesine yanıktı.(Bu başka bir dizi miydi yahu?) Ama Ömer'in gözü Sibel'den başkasını görür mü? Serserim benim,deli dolu sevgilim...(Bu arada zaten Eylüller hiç sevilmesin,hep boynu bükük kalsınlar!) Aa bir de Ömer sürekli yaralı bereli gezerdi,vakti zamanında ne dayak yedi be! Hep bunlardan,Ömer'le Sibel'in aşkını unutmayı reddedip,korumaya alıyor;pamuklara sarmalayıp sarıyoruz.
▶️▶️▶️Yazımın tamamını bu gece tekrardan yazmak isterdim ancak yorgun düştüm,ilk yazışımdaki kelimeleri biraraya getiremiyorum şu dakikadan sonra.O yüzden bu yazıyı,seri haline getirmeye karar verdim.Umarım bu birinci bölüm hoşunuza gitmiştir çünkü daha yazılmayı bekleyen efsaneler var.Onları da yazacağım💟 Eğer sizinde aklınızdan gitmeyen diziler varsa benimle paylaşırsanız çok sevinirim✋🏼 Böyle unutamadığımız şeyleri raflara kaldırmak yerine hatırlamak güzel oldu diyorum ben,siz ne dersiniz? 💟
14 Şubat'ta Ne?
Herkese merhabalar.Şubat ayına girmemizle birlikte kafamı çevirdiğim her yerde kırmızılar ve kalpler görmeye başladım.Tabi benimle hiç bağlantısı olmayan bir günü hatırlamam zor oldu.Arkadaşlarımın fotoğraflar yollayıp "sence bunu mu alayım bunu mu?" demesiyle 14Şubat'a kapılarımı açmış oldum.14 Şubat! Ne değişik bir gün,Sevgililer Günü.Hergün birbirlerine tonlarca trip atan,kavgadan sevdiğini göremeyen ve yalan yanlış ilişkilere "aşk" adını verenlerin günü! Şaka yapıyorum şaka,siz bana bakmayın.Yalnızların bu günü az hasarla atlatması gerekiyordu,bende kendime bu bahaneyi buldum😂 Ancak bir erkek arkadaşım olsaydı da Sevgililer Günü'ne çok sıcak bakmayacaktım sanırım.Bana göre o güne özgülenmesi gereken bir şey değil insanların sevdiklerine sevgilerini göstermesi.Ya da o gün hediye alınmamalı yalnızca.(Hediyeleri o kadar çok seviyorum ki bir ilişkim olsa büyük ihtimalle hep sürprizler üzerine kurulu olsun isterdim😁) İşte ben böyle yalnız düşünceler içerisindeyken birden fazla arkadaşım bana sevgilisi için hediye sorunca,herhalde bende bir ışık gördüler diye düşünüp yazmak istedim😂 Bu arada bundan önce farkında olmadan daha çok kız arkadaşlara yönelik hediye fikirleri yazmışım.Fikirler arasından erkek arkadaşlarınız için de birkaç öneri bulabilirsiniz.O yüzden ben bu sefer erkeklere yönelik hediye önerilerini yazayım diyorum.O yazının linkini de buraya bırakayım,belki bakmak isteyeniniz olur: http://yilindokuzuncuayi.blogspot.com/2016/01/hediye-almann-dayanlmaz-hafifligi.html
Veee şimdi gelsin benden öneriler😂
1)Klasik Hediyeler:
Tshirt,gömlek,kazak,saat..Her zaman alınabilecek zamansız hediyelerin başında geliyor sanırım.Ancak nokta atışı seçimler yaparak,erkek arkadaşınızın hediyeye baktığı zaman "aaa..." değilde "vooooaaaaaaav" şeklinde tepki vermesini sağlamak sizin elinizde.Bu hediyeleri alırken ben mümkün olduğunca ikili kombin yapılarak zengin tutulmasından yanayım.Yani gömlek ile kazak,saat ile bileklik almak gibi.Bu tarz hediyeler için;Beymen,Mudo,Zara size yardımcı olabilir.
2)Cüzdan:
Cüzdanda klasik hediyelerden gözükse bile,erkeğin imzası olan nesnelerden birisi olduğuna inandığım için ayrı olarak yazmak istedim.Erkekler cüzdanlarını bizim gibi çanta içlerinde taşımadıklarından,ona hitap edecek bir cüzdan çok hoşuna gidebilir.Genel olarak artık masalarda "araba anahtarı,cüzdan,sigara paketi" görmeye alışık olduğumuzdan dikkat çekici bir cüzdan etraftakilerinde beğenisini kazanır.
3)Zippo:
Sigara kullanmasa bile yanında çakmak taşımayı seven erkeklere şahit olduğumdan beri zipponun onlar için özel bir yer taşıdığını anladım.İlk başlarda zippoları "aman ha tüpçü çakmağı ha bu" diye nitelendirdiğim için,güzelliklerinin farkına varamamışım.Belki bizim rujlarımız kadar farklı çeşitleri var.Ancak bence hediye olarak ya klasik olanları ya da üzerine ad-soyad baş harfleri yazılanları tercih edilebilir.Bu arada zipponun orjinal olup olmadığını anlamak için internetteki sitesinden kodunu girip kontrol edebiliyormuşsunuz.Adamlar çok hassas ya!
4)Tesbih:
Gülmeyin güldüğünüzü hissediyorum! Tesbih birçok kız hatta birçok erkek tarafından "öyle hediye mi olur?" statüsüne konulsa bile ben tesbihli erkekleri çok çok severim.Tabi böyle laf olsun diye elinde tesbih döndürmekle olmuyor o işler.Tesbihin bir ağırlığı vardır ve taşıyan insanın da o ağırlıkta olması gerekir.O yüzden her erkeğe alınamayacak bu hediyeyi "tesbih erkeği" sevgilisi olan kızlara öneriyorum.Ayy düşünün erkek olsam bana alınsa deliye dönerim.Ama tesbih alırken de zevkler devreye giriyor.Klasikten şaşmayayım,risk olmasın derseniz Oltu,Kuka,Kehribar diyorum;biraz daha değişiklik olsun isterseniz doğal taşları öneriyorum.Bu arada imamenin ucuna,erkek arkadaşınızın ad-soyad baş harfleri süper olur👍🏻 Tesbihi alırken imameye dikkat edin çünkü kalitesiz olabiliyor.İnternetten tesbih bakabileceğiniz bir çok site var yanılmıyorsam.Ancak Tesbihane ve Tesbih Evim en bilinenleri.(Tesbihler hakkında bu kadar çok şey bilmem?)
5)Oyunlar-Oyun Konsolları:
Risksiz! Çok risksiz! Her erkeğe diz çöktüren bir oyun var bence.Koca koca adamlar bakıyorsunuz Lol mol diye bilgisayar başında çürümüş gitmişler.7sinden 70ine bakıyorsunuz bir futbolda kapışma aşkı.Yok Madrid senin Barça benim.
Alın kızlar! Aklınızda hiçbir şey yoksa oyun alın! Ama sevgilinin gösterdiği sevinç tepkisiyle doğru orantılı olarak oyuna odaklanacağını unutmayın.Yani hediyeyi verdikten sonra hevesini alana kadar sevgiliyle iletişimi aklınızdan çıkarın.
6)Kitap:
Kitap kurdu beyler tanıdığım için kitabın yanı sıra o çok sevdiği yazarın o kitabı imzalamış olması onu deliye çevirebilir.Tabi bunun için yazarın peşinde koşmanız,imza günlerini kollamanız gerekiyor.İmza dediğimde öyle kuru bir "Sevgilerimle" imzası şeklinde değil.Yazara durumu açıklayacaksınız,erkek arkadaşınız için bir tavsiye ya da düşünceler niteliğinde yazı yazmasını isteyeceksiniz.Çabaladığınız,üzerinde düşündüğünüz bir hediye.Bilmiyorum hoş olabilir.
Tıkandım şuan...Aklıma iki günlük seyahat,spor ayakkabı,sevdiği bir aktivite hatta kutu kutu protein tozu falan geliyor.
Benden çıkan öneriler bu kadar.Gerçekten deneyimlemediğim bir konuda fikir üretmem biraz zor oldu.O yüzden umarım hoşunuza gitmiştir,size yardımcı olur💟
1 Şubat 2016 Pazartesi
OCAK FAVORİLERİM
Herkese merhabalar.Ocak Favorilerim başlığının içeriğini,bloglara ve YouTube'a aşina olanlar hemen anlamıştır:) Bu başlığı açmamdaki amaç hem her ay favorilerimi sizinle paylaşmak,sizden tavsiyeler almak hem de geriye dönüp baktığımda favorim dediğim ürünlerin değişip değişmeyeceğini görmek.Ocak ayı yeni bitmişken favorilerimi yazayım istedim.Bu aylık aklımda oluşan birkaç kategoriyle başlayacağım.Eğer favorilere eklememi istediğiniz konular olursa mutlaka fikirlerinizi beklerim:)
💟 Ayın Kozmetik Ürünleri:
Bu ay için üç kozmetik ürünü belirledim.Ve üçününde uzun süre deneyimlediğim uygun fiyatlı ürünlerden olmasına özen gösterdim.1)Loreal Elseve Besleyici Mucizevi Bakım Yağı:Normalde saç bakım yağlarını çok sevmeyen birisiyim.Ancak Loreal'in bu serisi kesinlikle yağlanma,ağırlık hissi bırakmıyor.Ve saç uçlarına işlem uygulanmadan önce kullanıldığında dökülmeyi büyük ölçüde engelliyor. 2)Eklips Allık Fırçası:Diğer fırçalardan farkı,yumuşak yapısı ve yüze tam oturuşu oldu.Fiyat performans olarak çok etkili buldum.3)Rimmel London Wonderfull Mascara:Lancome Hypnose Drama'dan sonra sevebildiğim nadir rimellerden oldu kendisi.Beni etkileyen özelliği ise içindeki Argan yağının gerçekten kirpiği uzattığına inanmam.Eğer rimel sürmekten vazgeçemiyorsanız ama kirpikleriniz de dökülmeye başladıysa şans verebilirsiniz:)
💟 Ayın Favori Mekanı:
Geçtiğimiz ay sınavlar,bütünlemeler derken dışarı çıkmaya pek vakit olmadı.Ancak geçen gün Bikemle dışarı çıktığımızda da gittiğimiz için Suadiye Godiva'yı yazayım.Biz o gün tatlı yemedik,siz giderseniz mutlaka truffe olur,fondu olur...-şuan kendimi iyi hissetmiyorum bu arada- tadına bakmadan dönmeyin.Godiva çikolatalarının kalitesi ise tartışmaya açık değil bence.İçeri çikolata satın almak için girerseniz,oraya o an yerleşmek isteyebilirsiniz.
💟Ayın Uygulaması:
Geçen yıldan beri kullanmayı en sevdiğim uygulamalardan biri olan Migros Sanal Market! Kar kış demeden ürünlerimiz vaktinde bize ulaştı o yüzden bu ayın favorisi olmayı hakettiğini düşünüyorum.
Onun dışında ise geçen yıldan beri kullandığımız için gonul rahatlığıyla seçilen ürünlerin kalitesi,siparişleri getiren çalışanların güleryüzlülüğüne kefil olabilirim.
💟Favori Televizyon Programı:
Buraya yazacağım program birçoğunuza komik gelse de,kurgu olduğunu bile bile izliyoruz inkar etmeyin.Anladınız değil mi hangi programdan bahsediyorum? Taaabiki Kısmetse Olur! Bir girdap gibi içine çekiyordu...Programın yarar sağlaması bir yana,vaktimi alıp götürüyordu...Ama karşı koyamıyordum..Önümüzdeki ay bu girdaptan kurtulmak dileğiyle!
💟Favori Twitter Hesabı:
▶️Bu aya tek favori bırakıyorum.Güzel,güçlü,asil,zeki ve aynı zamanda komik nasıl olunur merak ediyorsanız: otekidunyali -> Meriç Keskin.
💟Favori Instagram Hesapları:
▶️Eğer yemek yapmaktan,güzel sunumlardan,yapamasanız bile izlemekten keyif alıyorsanız: sumeyyeomer -> Hesaba bakarken gözbebeklerim büyüyor..
▶️Hemen hemen her kızın hayal ettiğini yaşamakla meşgul olan ancak guzelligi ve mutluluğuyla göz doldurduğu için maşallah demekten başka söz bulamadığım: zey_zor -> Zeynep Zor
💟Favori YouTube Kanalları:
▶️En sevdiğim makyaj youtuber'ı olma yolunda ilerleyen dünya tatlısı Özge Yentur ve sonra bilgileriyle,donanımıyla göz dolduran Aşkım İrem Aktulga.
▶️Hem bayanlar hem baylar için çok güzel önerileri olan,erkek modasını yakından takip eden dünya tatlısı Tulu Erden.
💟Favori Snapchat Hesabı:
Hiç şüphesiz Kerimcan Durmaz! Kerimcan'ın askerleri olanlar buralarda mı?
💟Favori Nesnesi:
Lügat 365'in kendi sitesinde de,Paşabahçe mağazalarında da bulabileceğiniz ürünleri arasından kupalar benim favorim oldu.Ne kadar sevdiğimi birçok hesabımda paylaşmıştım.Linkleri bırakıyorum,mutlaka göz atın isterim:
▶️http://www.guzelkelimelerdukkani.com
▶️https://www.pasabahcemagazalari.com/bazi-kelimeler-cok-guzel
Benim geçtiğimiz ay için belirlediğim favorilerim bu şekildeydi.Umarım hoşunuza gitmiştir:) Sevgiler:)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)